24 Aralık 2011 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜM !...

Bugün benim doğum günüm ;

Ağlamak geliyor içimden yalnızca….

Beni kalbimden vuranlara inat ;

Sizi yendim demek geliyor içimden arsızca…



***



Yanlışlarım çok olsa da ;

Goygoycusu olmadım ki hiç zulmün …

O yüzden ölüm geldiğinde hani ;

Belki günahkar biri olarak ;

Ama vicdanen rahat ölürüm !...



***



Ve ardımdan zalimin biri,

Unutmadı ki beni diyecek,

Ve ben sözümü tutmanın onuruyla,

- Onsuz yaşadım belki –

Bilin ki mutlu öleceğim,

Bütün kuşatmaları yaran kim ?

Elbette ; İbrahim !...’’ 25.12.2011 ‘’





( İbrahim ORMANCI )

HANİ UNUTURDUM ?

Bir yıl daha devrildi,

Unutamadım ki seni ben suç mudur ?

Yoksa yoksa ayrılık acısı dedikleri,

Tam da bu mudur ?



***



Yorulursun demiştin,

Yorulmadım asla !...

Durulursun bir gün demiştin,

Durulmadım oysa !..



***



Hani evrilecektim,

Hani değişecektim ?

Ne evrildim, ne de değiştim,

Ne de sineye çektim zulmünü,

Ayrılığı bile yakıştırdım kendime,

Hani unuturdum ?



( İbrahim Ormancı )

29 Kasım 2011 Salı

TEK YASAK !....


TEK YASAK

Balkonlarda geçkin kızlar,

Sokaklarda haylaz oğlanlar....

Bilmem ki kuytu köşelerde,

Buluşmak için neyi bekliyorlar ?

***

Kız evi nazlı,

Oğlan evi düğün masraflarından dertli...

Bir kıl çul üzerinde,

Soğanı yumruğunuzla bölüp,

Mutlu olsanıza gözüm !...

***

Şairlerin Cumhurbaşkanı,

Olduğu bir ülkede

Tek yasak,

Yalnızlık yasak ! ( İbrahim ORMANCI )

5 Ekim 2011 Çarşamba

CEZMİ ERSÖZ'ÜN O MUHTEŞEM ENGELLENMİŞ KAÇAK ŞİİRİ !...


ENGELLENMİŞ KAÇAK




Kırıldığın zaman,

çitin ötesindeki insanları düşün,

acıları içini ısıtsın, doğrulansın yüzün,

gözlerine çekimser bir mevsim süsü ver

korkma, kimsenin gözükmez içi...



Hem bak nasıl da harcanıyor dünya

aileler...sevgililer...bütün ülke.

Üstelik kadının yüzü paramparça

kadın kalpten ölecek,

o kadına sakın nüfuz etme...



Boğ odana deniz menevişleri getiren kızı

vehimlerinden yaptığın sevginle,

ufacık sahnelerde büyük öfkeler tasarla,

antika bir çerçeve uydur

büyük insanlık derdine...

Nasılsa çitin ötesi insan dolu,

sen gövdeni düşün yalnızca

göğsünün en ince yerinde...



Hem bak nasıl da harcanıyor dünya

aileler...sevgililer...bütün ülke

üstelik kadının yüzü paramparça,

kadın kalpten ölecek,

o kadına nüfuz etme...



Kış basladı...başlayacak,

artık hesaplar açık veriyor,

bir isim bulmalısın kendine

engellenmiş kaçak... engellenmiş kaçak...


CEZMİ ERSÖZ


Cezmi Ağabey'in en sevdiğim şiiridir ENGELLENMİŞ KAÇAK şiiri. Bu şiiri Cezmi Ağabey'den izin alıp yayımlamaktan çok büyük mutluluk duyuyorum.




CEZMİ AĞABEY'İMİZ KONTRA EDEBİYAT'TA !...


ŞEHİRDEN BİR ÇOCUK SEVDİN YİNE




Yaktın masum hırslarını geliyorsun

oysa bir bilsen, seni ona taşıyan şehir

saçını bağladığın iple bile alay ediyor

Ah! bir bilsen herkes tetikte;

sense böyle hesapsız, böyle sevinçle



Ah! bir bilsen

sadece güzelliğin tutuyor acımasızlığın

kapılarını



Yaktın masum hırslarını geliyorsun,

şehirden bir çocuk sevdin yine...


CEZMİ ERSÖZ




Sevgili Cezmi Ağabey ile yıllara meydan okuyan bir dostluğumuz var. Kendisinin şiirlerini , kendime hep yakın bulmuşumdur. Ona az önce telefon ederek, şiirlerinden KONTRA EDEBİYAT'ta yayımlamak için izin istedim. Sağolsun bu izni verdi. Cezmi Ağabey'e çok teşekkür ediyorum.

 İBRAHİM ORMANCI - KONTRA EDEBİYAT BLOGU ADINA

 



ATAOL BEHRAMOĞLU'YA BİNLERCE TEŞEKKÜR !...

Türk Şiirinin en büyük tesmcilcilerinden Sevgili Ataol Behramoğlu'na  şiirlerinden iki tanesini KONTRA EDEBİYAT'ta yayınlamak için izin istedik. Ataol Ağabey'in o denli güzel yüreği var ki...Bana aşağıdaki maili yolladı.

'' Merhaba,
Şiirleri benim sitemden alın.
www.ataolbehramoglu.com.tr
sevgiler.
A.Behramoğlu ''

Ataol Ağabey'den böyle bir mail almak bile benim için çok büyük mutluluk. Bu maili yayımlamaktan onur duyuyorum. Sevgili Ataol Behramoğlu Ağabey'imize bir kez daha teşekkür ediyorum. İyi ki varsın Ataol Ağabey !...

İBRAHİM ORMANCI

Not : Ataol Ağabey'den yayımlayacağımız ikinci şiir '' BEBEKLERİN ULUSU YOK ''. Ne zaman bu şiiri okusam oğlum Enver Tuna geliyor usuma, Afrika'da açlıktan ölen çocuklar geliyor usuma...Şiddet mağduru savunmasız çocuklar geliyor usuma.


BEBEKLERİN ULUSU YOK



İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu

Bebeklerin ulusu yok

Başlarını tutuşları aynı

Bakarken gözlerinde aynı merak

Ağlarken aynı seslerinin tonu



Bebekler çiçeği insanlığımızın

Güllerin en hası, en goncası

Sarışın bir ışık parçası kimi

Kimi kapkara üzüm tanesi



Babalar çıkarmayın onları akıldan

Analar koruyun bebeklerinizi

Susturun susturun söyletmeyin

Savaştan yıkımdan söz ederse biri



Bırakalım sevdayla büyüsünler

Serpilip gelişsinler fidan gibi

Senin benim hiç kimsenin değil

Bütün bir yeryüzünündür onlar

Bütün insanlığın gözbebeği



İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu

Bebeklerin ulusu yok

Bebekler, çiçeği insanlığımızın

Ve geleceğimizin biricik umudu...



1981


ATAOL AĞABEY ARAMIZDA ; AŞK İKİ KİŞİLİKTİR !...

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR




Değişir yönü rüzgârın

Solar ansızın yapraklar;

Şaşırır yolunu denizde gemi

Boşuna bir liman arar;

Gülüşü bir yabancının

Çalmıştır senden sevdiğini;

İçinde biriken zehir

Sadece kendini öldürecektir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.



Bir anı bile kalmamıştır

Geceler boyu sevişmelerden;

Binlerce yıl uzaklardadır

Binlerce kez dokunduğun ten;

Yazabileceğin şiirler

Çoktan yazılıp bitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.



Avutamaz olur artık

Seni, bildiğin şarkılar,

Boşanır keder zincirlerinden

Sular tersin tersin akar;

Bir hançer gibi çeksen de sevgini

Onu ancak öldürmeye yarar:

Uçarı kuşu sevdanın

Alıp başını gitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir.



Yitik bir ezgisin sadece,

Tüketilmiş ve düşmüş gözden;

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

Gece camlara sürtünürken;

Çünkü hiçbir kelebek

Tek başına yaşamaz sevdasını,

Severken hiçbir böcek

Hiçbir kuş yalnız değildir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.



Temmuz 1994


25 Eylül 2011 Pazar

BİR KEZ DAHA ; YORK DÜŞESİ !...




YORK DÜŞESİ



York düşesi, her zaman mutsuz ;

Sırça sarayda yaralı bir serçe ...

Oysa Liverpool'da bir madenci karısı ;

Nihayet nohut oda, bakla sofa...

Bir ev alabildikleri için alabildiğine sevinçli..

Gelecek noelde, dostlarına ,

Bir parti vermeyi planlıyor...



***



Mutluluk nereye düşer ,

Mutsuzluk nereye düşer bilinmez...

Her kadın York Düşesi olmak ister belki,

Ama York Düşesi kendine öykünmez...

Kaç sanayi devrimi yapılırsa yapılsın,

Kimi muammalar hiç çözülmez !...



İBRAHİM ORMANCI - 04.11.2010-
 
Çok Önemli Not : Çok şiir yazdım ama, bazı şiirlerim beni çok etkilemiştir. YORK DÜŞESİ en çok sevdiğim şiirlerden biri. Birgün Kitap Eki, Gerçek Hayat, Afrika Pazar gibi dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır. Bu şiiri yeniden yayımlamanın nedeni, Sevgili Arkadaşım ; Nurşen Tolmaçtır. Sevgili Nurşen tanııdğım en idealist, en yürekli öğretmenlerden birdir. Facebook'ta bir resmini görünce çok beğendim. Ve onun bu resmini, bir şiirimle birlikte yayımlamak için ondan izin istedim. Sağolsun bu izni verdi. Şiirin içeriğiyle yani bohem yaşamla Sevgili Nurşen'in uzaktan yakından bir ilgisi yok. Yalnızca, Sevgili Kardeşim Nurşen'in bu çok güzel resmini , en sevdiğim şiirlerimden biriyle birlikte kullanmak istedim. Sevgilerimle !..

23 Eylül 2011 Cuma

BİR İBRAHİM ORMANCI ŞİİRİ !....

TUZ KOKMAMALI




Dalında gonca gül kokmamalı dostlar…

Soframızda katık ettiğimiz ekmekler bozulmamalı…

Umut bu dünyada hiç bitmemeli dostlar…

Çocukların gülen yüzleri asla solmamalı…

***



Vazgeçtim dünya malından,

Vazgeçtim bütün payelerden…

Dünya malı dünyada kalır,

Vazgeçtim bütün gayelerden…

***



Ben tek bir şeyin derdindeyim dostlar,

Tuz kokmamalı,

Anlıyorsunuz değil mi ?

Ben başka bir şeyin peşinde değilim,

Yalnızca ;

Tuz kokmamalı !... ( İbrahim ORMANCI )

SUZAN KURAN'DAN BİR ŞİİR ; ACI AŞK !...


ACI AŞK


Nazlı bir gelinciktir

Bu sevdamız

... Sevdiğim

Umut taşır kalbimize

Ask ırmağından

Ellerimi tutarken ellerin

Çakılır kalır yüzümde

O çigan gözlerin

Bu acı bir aşk sevdiğim

Tut ki hiç sevmedik ölümüne

Ve de hiç yaşamadık

Ebru gecelerin gizemini

Unut unutabilirsen

Bizi uçurumlara atan bu sevdayı

Bu acı bir aşk sevdiğim



SUZAN KURAN

22 Eylül 2011 Perşembe

ÇOK ÖZEL BİR RESİM , ECE AYHAN VE ELİF SOFYA !...

Sizlere daha önce şiirlerini KONTRA EDEBİYAT'ta yayınlamaktan onur duyduğumuz ELİF SOFYA Arkadaşımızın, Türk Şiirinin en büyük isimlerinden ECE AYHAN ile birlikte çektirdiği bir resmi paylaşmaktan onur duyuyoruz.

Sizlerle ECE AYHAN'ın bir şiirini de paylaşmak isterdik. Ancak, ECE AYHAN'ın şiirlerinin yayım hakkını elinde tutan kuruluş, internette araştırmamıza göre buna izin vermiyormuş. Hatta ECE AYHAN'ın özyaşam öyküsünü koymak istedik. Onun içinde aynı sorunla karşılaştık.

Bizim KONTRA EDEBİYAT 3-5 kişinin yani meraklısının okuduğu, hatta millete okuması için zorla baskı yaptığımız bir blog. Yine de telif hakları konusuna saygılı olduk. Fakat anlamadığımız bir şey var. Sevgili Şairimiz, bir huzurevinde yaşamını yitirdi. Sağlığında kendisine sahip çıkılmayan bir büyük şairimizin, ölünce şiirlerinin yayım hakkının nasıl özenle korunduğunu görmek bir tezat olsa gerek.  Keşke sağlığında ECE AYHAN'a sahip çıkabilseydik. Sevgilerimizle !...

NOT : Bu çok özel resmi sizlerle paylaşmamıza izin verdiği için ELİF SOFYA'ya çok teşekkür ediyoruz. Bu izni kendisinden aldığımızı özellikle deklare ediyoruz. Telif hakları ve izin konusunda alnımız ak ve başımız diktir. Bu blogta yayımlanan her ürün için sahibinden izin alınması konusunda titiz davranılmıştır. ELİF SOFYA gibi yürekli dostlarımız sağolsun !...




17 Eylül 2011 Cumartesi

MİZAH ÖYKÜSÜ ; FACEBOOK'TA PROFİLİ ÇALINAN KADIN !....


FACEBOOK'TA PROFİLİ ÇALINAN KADIN !....

Zuhuratbaba Karakolu...Sabah saat 5 suları. Emekliliğine çok az kalmış Polis Memuru Hamdi , uykuya yenik düşmemek için, önünde kare bulmacayı çözmeye çalışıyordu. '' Sabah 8 olsa, nöbet bitse de gitsek '' havası karakolda diğer polislerin yüzlerine de sirayet etmişti. Bu sırada karakolun telefonu çaldı.

- Alooo Polis'mi ?

- Evet efendim. Buyrun ben Polis Memuru Hamdi.

- Efendim, yetişin hırsız var.

- Adresi verin, derhal ekip gönderelim.

- Öyle sandığınız bir şey değil. Facebook'ta profilim çalındı ?

- Ne ne ne ?

- Duymadınız mı ? Facebook'ta profilim çalındı.

- O zaman bir zahmet Karakolumuza kadar gelin. Tutanak hazırlayalım.

- Tamam taksiye atlayıp geliyorum. Siz de Mark Elliot Zuckerberg'i çağırın.

- O da kim hanımefendi ?

- Facebook patronu.

- Nereden bulacağız şimdi onu ?

- Tele konferans yoluyla katılır. Islak imzasını netten yollar.

- Hanımefendi, hele bir gelinde.

***

Zuhuratbaba Karakolu... Sabah saat 6 suları.

- Hanımefendi, siz söyleyin. Facebook'ta profilinizi çalan kişi kimdir, kimden kuşkulanıyorsunuz ?

- Rıfat'tan...

- O da kim ?

- Eski nişanlım. Şimdi Oha Tv'de evlilik programına katılıyor.

- Haa o Rıfat Bey'mi ? Biz hanımla o Rıfat Bey'in yorumlarına hastayız.

- Ahhh ahh içi seni dışı beni yakar. Bu herifle bir başka evlilik programında tanıştık, nişanlandık.

- Eeee.

- O alçak, programın sunucusuyla beni aldattı.

- Eeee.

- Meğer o sunucu kadının bir albümü çıkacakmış. Bizim salağı reklam için kullanmış.

- Eeee.

- Ne olacak albüm çıkınca Rıfat'ı bıraktı. Rıfat bana dönmek için çok yalvardı da ben kabul etmedim.

- Ha anladım intikam falan almak için yaptı diyorsunuz.

- Evet şıp diye anladınız bakıyorum. Zaten evinin her odasında gizli kamera var.

- Yapma yahu, bak sen dalla... Pardon hanımefendi.

- Yok yok az bile söylüyorsunuz o adama.

- Benimle olan görüntülerini , Oha Tv'deki evlilik programında yayınlattı.

- Vay alçak. Niye yaptı ?

- Ben de başka evlilik programındayım ya. Maksat reyting olsun anlarsın ya.

- Peki o evlilik programında taliplileriniz azaldı mı ?

- Yok be. Ben de Survivor programından teklif aldım. O programında tanıştığım türkücü Cihat ile aşk yaşıyorum.

- Güzel.

- Ama alçak facebook profilimi çaldı. Şimdi çok özel yazışmalarım her an medyaya sızabilir. Çaktın köfteyi ?

- Hanım hanım, devletin polisiyle konuşurken daha dikkatli olunuz.

***

Zuhuratbaba Karakolu... Sabah saat 7 suları. Telsizlerden bütün ekiplere anons geçiliyor.

'' Bütün ekiplerin dikkatine.Selma Marduk'un Facebook'ta profilini çalmaktan aranan , Rıfat Kereste'yi merkeze almak için, Oha Tv'nin önünde tertibatınızı alın. ''

***

- Rıfat Bey, Rıfat Bey !...

- Ne var canım , imza mı istiyorsunuz vereyim ?

- Biz polisiz, sizi gözaltına alacağız.

- Ne oldu canım ? Kimin tavuğuna kıııışt demişim.

- Bize zorluk çıkarmayın. Sizi Selma Marduk'un facebook'taki profilini çalmak suçundan gözaltına alınıyoruz.

- Vayy zilli.

- Söylediğiniz bu söz aleyhinizde delil olarak kullanılabilir. Hakkınızda hakaret davası açılabilir.

***

Zuhuratbaba Karokulu... Sabah 11 suları.

- Selma Hanım, facebook'ta profilinizi çalmakla itham ettiğiniz Rıfat Kereste bu kişi mi ?

- Evet komiser bey bu.

- Komiser Bey, ben susma hakkımı kullanıyorum.

- İyi sus bakalım. Türkücü Cihat'ın adamları karokol dışında seni konuştururlar merak etme.

- Vay tehdit ha. Yüce Türk Adaletine güveniyorum.

- Ne o Oha TV'nin gediklisi oldun diye bir afralar, bir tafralar...

- Sana ne be kadın. Sen de Türkücü Cihat'la kırıştırıyorsun.

- Sana ne oğlum. İyi ki senden ayrılmışım.

- Asıl ben senden ayrıldım.

- Ayrıldın da ne oldu ? O çok güvendiğin sunucu sana boynuzları taktı. Vallahi çok yakıştı.

- Diline mukayyet ol Selma. Senin Cihat medyaya bir açıklama yapmış. '' Selma 500.cü aşkım '' diye.

- Ama en çok beni seviyormuş. yatakta söyledi.

- Lütfen kişisel hesaplaşmanızı burada yapmayın.

- Amirim, facebook'tan beklediğimiz mail geldi.

- Haa söyle ne diyor ?

- Selma Hanım'ın profili çalınmamış.

- Ne olmuş o zaman ?

- 7 gün geçici olarak kapatılmış.

- Vayy zilli vay. İftira demiştim.

- Rıfat çok özür dilerim.

- Keşke You Tube'a 2-3 videonu da yükleseydim.

- Hayvaaaaan. O videoları yükleyen sendin demek.

- Bana bakın. İkiniz de çabuk karokulu terk edin. Bir daha buralara gelmeyin. Yakuuuup.

- Efendim amirim.

- Aç KOP TV'yi. Evlilik programı başlıyor lan.

- Siz evli değil misiniz ?

- Evliyim. Oğlum benim kayınço için hayırlı bir kısmet arıyorum. Kaç aydır bizim eve çöreklendi. Belki evlendirirsem kurtulurum ondan.

***

Zuhuratbaba Karokulu'ndan birlikte ayrılan, Selma Marduk ve Rıfat Kereste yolda yeniden kaynaştılar. Bir balıkçı lokantasında yemek yerken, paparazziler tarafından görüntülendiler. Oha Tv Evlendirme Programı Yetkilileri, Rıfat Bey'in bir daha programlarına çıkamayacağını söyledi. Türkücü Cihat '' Bize yamuk olmaz Selmaaa '' diye açıklamalarda bulundu. Selma Marduk'u daha sonra kimliği belirsiz kişiler ayaklarından vurdu. Medya Selma- Rıfat aşkını ekranlara, manşetlere taşıdı. Gerçi You Tube'a yüklenen, Selma'nin Cihat'la çok özel anları, bu ilişkinin üstünde kara bulutları gezdirse de çabuk atlattılar. Ama, Selma ve Rıfat 6 ay sonra ayrıldılar. Neden, Rıfat'ın telefonuna kadın hayranlarından gelen aşk mesajlarıydı.

Rıfat tekrar , Oha TV'deki evlilik programına konuk anchorman olarak geri dönerken, Selma'nın yeni videoları You Tube'de tıklanma rekorları kırıyor. Hatta, Selma Marduk'un film yapımcılarından teklif üzerine teklif aldığı söylenmekte. Halk arasında dolaşan şehir efsanelerinde, Selma Marduk'a ait olduğu söylenen o biçim filmler olduğu konuşulmakta...

İBRAHİM ORMANCI

15 Eylül 2011 Perşembe

BİR İBRAHİM ORMANCI ÖYKÜSÜ !...

ÇÜNKÜ UNUTANLAR DEĞİL ASLA UNUTMAYANLAR KAZANACAK !...


İçimde tanımsız bir boşluk var. Evde kimseler yok. Sokağa çıkıyorum, bir sigara yakıyorum. MP4’den bir şarkı dinliyorum. ‘’ Başındaki yazmayı sarıya mı boyadın ? ‘’. Bir Reşadiye Türküsü. İnsan bazı türkülerde ağlar mı hiç ? Ben ağlıyorum işte…Bir sigara yakıyorum, bir parka oturuyorum, bir şiir mırıldanıyorum. Hem de kendi şiirimi. Sanatçı insan kendi ürettiğini pek sevmez ya. Ben de başlarda öyleydim. Ama zaman geçtikçe yazdığım şiirle, benim çocuğum gibi oluyor. Örneğin ‘’ OTLUKBELİ ‘’ şiirimi çok seviyorum. İyi ki böyle bir şiir yazmışım. ‘’ Beynimdeki vaka-i nüvisler ölmeden / Ben seni unutmam unutamam ki ‘’ diyor.


Sanırım benim bu zamane çağla sorunum, kolayca unutanlar. Beni tanıyanlar ‘’ Çok vefalısın ‘’ diyor. Yılmaz Odabaşı Twitter’de bana öyle demişti ya böbürlenmiştim kendimce. Acaba bu dünyada bazı şeyleri aşmak için unutmak, görmezden gelmek, burun kıvırmak, küçümsemek mi gerek ? Mizahçı olduğum için çok dikkatli bir insanım. Eskiden de Fehmi Koru’yu izler iken sürekli muhataplarına bir şeyler anlatmaya çabalayan bir yüz ifadesi vardı. Şimdi Fehmi Koru’da insana yukarıdan bakan , rahat bir yüz ifadesi. İnsan belli bir güce ulaşınca kasılıyor galiba…Yılmaz Odabaşı, beni çok iyi anımsamayı sonra unutmazdan gelen bir bayan yazarın tavrındaki gerekçiyi sorgulamasını istemiştim. ‘’ Racondandır. İstanbul Dükalığının raconundandır ‘’ demişti…


İyice ruhum sıkılıyor. Belediye Otobüsüne atlıyorum. Sahile inmeliyim. Bostanlı’da inip, Karşıyaka’ya doğru yürümeyi düşünüyorum. Birden Kartal Sahilleri aklıma geliyor. Bir kış günü sahilde içip, boş içki şişesini kırdığımı anımsıyorum. Bostanlı’da iniyorum . Yürürken yoruluyor insan. Hele yaş 40’nı geçince. Oturuyorum. Yanımdaki bankta bir bayan oturuyor, dikkat etmiyorum. Birden adımı söylüyor. ‘’ İbrahiiim ‘’. ‘’ Pardon adım gerçekten İbrahim ama ben sizi tanıyamadım ‘’. Kendini tanıtıyor.


Bir zamanlar duygusal olarak bir yakınlık duyduğum bir kadınlardan birisi. Anımsıyorum ama, bana o anılar çok uzak geliyor. Evet, beni terk etmişti. Çünkü, ben onun tipi değilmişim. O esmer, daha havai erkeklerden hoşlanıyormuş. ‘’ Ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyor. Kısaca başımdan geçenleri özetliyorum. 6 yaşında oğlum Enver Tuna’dan bahsediyorum ona. ‘’ Ya sen ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyorum. ‘’ Hiç sorma ‘’ diye yanıtlıyor. O da başından geçenleri usul usul anlatıyor. Bir ara seks işçiliği bile yaptığını söylüyor. Şu an kendisine acıyan bir kadının yanında kuaförlük yapıyormuş. ‘’ Keşke seninle evlenseydim. Bak ne denli şanslısın, çocuğun var, benim yok. Ve sanırım olmayacak ‘’.


Oysa kahretsin, ben her terk edildiğimde çok şanssız olduğumu düşünürdüm. Oysa, beni de şanslı görenler var. Ben her terk edildiğimde kendimi acımasızca eleştirir, pişmanlıklar içinde boğuşurdum. Oysa bak, beni terk ettiği için çok pişman bir kadın var karşımda. Peki sadistçe bunun zevkini mi çıkarmalı mıyım ? Bu durumdan rövanşı aldım diye, hayvanca zevk mi duymalı mıyım ? Hayır…Çünkü ben bu duyguları çok yaşadım. Ne denli insanın ruhunu incittiğini en iyi ben bilirim. Bu acıyı başkasına yaşatmak bana yakışmaz…Oysa, eskiden kalıbımı basarım, ben bu kadınla dalga geçer, gecikmiş rövanşı mutlaka alırdım . Bana neler oluyor böyle ? Bilmiyorum….Kadından kibarca izin istiyorum. Benden telefonumu istiyor. Bunun doğru olmayacağını söylüyorum.Evli olduğumdan değil . İnsan eskiden duygusal yakınlıkta bulunduğu bir insanla dost bile olamıyor.Yolda yürüyorum… Ben kazanmıştım, bundan sonra da hep ben kazanacaktım. Çünkü sabır kazanacak, ahde vefa kazanacak, inat kazanacak. Çünkü unutanlar değil, asla unutmayanlar kazanacak. İnsan yenilgi sandığı şeylerden daha da güçlenerek çıkıyor. Enver Dayım 1989’da intihar etti. Henüz 24 yaşındaydı. O da kazandı. Bu dünyaya tamah etmeyerek kazandı. Ölümünden 16 yıl sonra doğan oğlum Enver Tuna ile kazandı. Ona adadığım şiirlerle kazandı. O sonsuz oldu.


Ben ise, yazdığım şiirlerle sonsuz oldum. Şiirlerim çocuğum gibidir demiştim ya. Ardımda, nice çocuk bırakıyorum. Hepsi hiç yaşanmayacak çocuklar…Ben dayımı sonsuz yaptım, kendimi sonsuz yaptım. Oğlum Enver Tuna ise kendini sonsuz yapmalı…Grup Yorum’un bir şarkısında ne diyordu ‘’ Biz hiç teslim olmadık ki ‘’. Bizi teslim aldığını sananlar yenildi… terk edip çekip gidenler kazanmadı. Terk edilmeyi kabullenip, omuzlarına bir apolet gibi asanlar kazandı. O apoletler, yıllar yılı belimizi büktü, bizi acıdan acıya döndürdü, olsun… terk edilmeyi kabullenmekte bir erdem…Kısa günün karı için, ahde vafayı, sabrı, inadı çiğneyip geçenler…Sizin olsun, bu dünya nimeti, sizin olsun bu saltanat… Her saltanat zulmün egemenliğindedir. Ve her zulümde zalimler egemendir. Ve bütün zulümler bir gün yıkılmaya mahkumdur…


Telefon çalıyor. Açıyorum. ‘’ Babacığım ben sizi çok özledim ‘’ diyor. Oğlum 6 yaşındadır ama çok elit bir çocuk olduğundan benimle sizli-bizli konuşur. Birazdan oğlum trene binip eve geliyor. Bir aksilik çıkmazsa gece saat 10’da gelir. 10’nu 10 geçe, koltuğa oturup, çocuk kanallarını izlemeye koyulur .Ağlamış mıyım ne…İnan o kadınla yıllar sonra karşılaştığım için değil. Onu çoktan belleğimin derinliklerinde unutmuştum. Ondan daha çok beni üzenler var. Beni duygulandıran, yıllar yılı yenilgi saydıklarımı, uğradığım hayal kırıklıklarını anımsamam. Ve bütün yanılgılarımın beni doğruya götürmesi…Elbette yaşamda en büyük doğrum Enver Tuna. Enver Tuna ; centilmen çocuk. Babasıyla sizli-bizli konuşan , kendi kişiliğini – tıpkı bir zamanlar benim gibi – herkese kanıtlamaya çalışan çocuk. Oğlumda kendimi görüyorum. Onu en çok bana benzediği için seviyorum.Eve dönmeliyim. Karşıyaka’ya gelmişim bile. Eve nasıl döneceğim. Artık direkt otobüs çalışmıyor. Metroya binmem gerek. Eve gitmem, oğlum dönmeden eve gelmem gerek. Duş almalıyım. Ağladığım belli olmasın. Oğluma sevdiği çikolata ve gofretlerdeb almalıyım. Bir de çok sevdiği Bakugan’lardan. Yine eşim Bakugan aldığım için kızacak ama. Olsun.



Bir gazete alıyorum. Aaaa gazetede esprilerim yayınlanmış. Bugün bir başka gazetede bir şiirim yayınlanmıştı. Ne düşünüyorum biliyor musunuz ? Beni geçmişte üzüp, bırakıp terk edip gidenler var ya. Onlar benim esprilerimi, şiirlerimi gördükçe ne düşünüyorlardır acaba ? Belki ben onları çoktan unuttuım, ama onlar beni unutamadı. Çünkü, yazdıklarım, benim çocuklarımdır demiştim.. Çünkü beni bırakıp gidenler, şimdi çocuklarıma tosluyor. Ne güzel. Birden ‘’ Seni Anımsayınca ‘’ başlıklı şiirimi mırıldanıyorum.. ‘’ Seni anımsayınca / Bir demli çay buğusu okşar kirpiklerimi / Düşsel mitoslar döner çevremde / Acır yüreğim / Bilirsin acıyı tanıdım sayende ‘’ .



Eyy beni acıya gark edenler !... Ey dünya malına tamah edenler !... Niceliği, niteliğe yeğleyen güruh !.. Vurdun, yıktın belki. Ama bak yenemediniz . Çünkü siz hep yenilmeye mahkumsunuz. Hasan Hüseyin demişti ya. ‘’ Kandan kına yakılmaz ‘’. Başkasının acılarından umut devşirilmez.. Belki bizim mazlumluğumuz, güzelliğimizdir. Ağlamayacağım diyorum ama yine ağlıyorum. Çok mu sulu gözlü oldum ne ! Kimse ağladığımı görmesin. Yatılı okulun, dayak ve zulüm kokan yılları. Düşüncelerinden, okuduğu gazetelerden, kitaplardan dolayı mimli yürek. İnsanların yalnız kaldıklarında ilk aradığı insanlardan olmak. Ve o arayan insanların , yalnızlıkları sona erince, terk edip gitmeleri. Ve hala ayakta olan bir şair. Enver Tuna ve yüzlerce şiirin babası. Hiç zulme boyun eğmeyen, ver terk edilen mevziilerde doğrulan bir yürek. Bu yaşamda kimseye borçlu olmadan, onuruyla yaşayan bir canım. Gururluyum !...

İBRAHİM ORMANCI






12 Eylül 2011 Pazartesi

ŞARKI BİLE SÖYLERİZ !..


Kafanda binbir sorun, binbir meşakkat, binbir telaş ,

Günden güne , kötüye gidiyor dünyanın ahvali...

Yüreğinde kopan fırtınalar, hiç bitmeyen savaş,

Üzerimize sinen ise hep umutsuzluğun, bıkkınlığın hali....

***

Seni boğuyor farkında mısın , bu sokaklar, bu düzen, bu kalabalık,

Sahile iniyorsun, denize iniyorsun, ufka bakıyorsun...

Kimlere meyil vermedi bu gönül, kaç vefasıza inandık,

Bu kuşatmayı yaracak ; bir ses, bir dokunuş, bir ışık arıyorsun...

***

Bağırmak istiyorsun birden '' Ben riyayı gördüm '' diye,

Alın sizin olsun , apoletler, sahte gülüşler, aferinler...

Bezgindik, yurgunduk belki, zulme geçit vermedik yine de,

Biliyorum , o güzel çocuklar, bir gün geri dönecekler...

***

Evet bir kuşluk vakti, belki yorgun, muzaffer döneriz geri,

Yorulduk, durulduk , savrulduk belki, ama bak olduk deniz...

Çocuklar ağlamazsa dünyada, biz işte o zaman güleriz belki,

Hatta - ayıptır söylemesi- bırakırız figanı, şarkı bile söyleriz ( İbrahim ORMANCI )
 
Çok Önemli Not :

Fon resmi olarak fotoğrafını kullanmama izin verdiği için dünyalar güzeli kardeşim ; Türkan Güneri'ye çok teşekkür ediyorum.

ÖZKAN MERT'TEN MOZART VE AKDENİZ ŞİİRİ !..



Mozart ve Akdeniz



1.

Mozart ve bir Akdeniz imgesi cebimde
Geçip/ gidiyorum mor bir sürgünden
Kiracıyım dağlara ve yağmurlara


Acılar, ölümler ve okyanuslarla ölçüyorum hayatımı
Beni açıklayan sevişken günler yok oldu
Şanlı bir erotizmle yıkıyorum yaralarımı Atlantik’te


Rüzgâra uzattığın memelerini öpüyorum
Dünyanın en güzel ağzı olan ağzını öpüyorum
Çünkü gül kokularına ve aşka tutsaklıyım

2.

Bir kontrabasın içinde oturuyorum sanki
Gelincik tarlalarıyla yırtılıyor cesedim
Tüm fotoğraflarımdan yağmur ve hüzün yağıyor


Sarı tramvaylarla taşınan bir hüzün benimki
Amasya elması tadında fitili. Bu yüzden olsa gerek:
Hep üzgün melodidir benim yüzüm

3

Ne güzel tükettiniz pırlanta gibi gençleri,
hücrelerde
Öldük, sürgün olduk. Ama teslim olmadık hiç ;
Çünkü kelebek kanadından ince dudağımızdaki cigara


Yeni bir çağ doğuyor acının başaklarından
Haydi ! Çıkar geometri defterlerini , renkli kalemlerini
Yeni bir Gökyüzü gereceğiz üzerine
4.

Yıldızların nefes alışını duyuyormusun?
Senin de bir yıldızın var, küçük bir Gökyüzün…
İki sokak arasına sıkışıp kalmış


Kırmızı şarap renginde bir dolunay
Beyaz gömleğinin yakaları arasında sallanıp /durmakta
Tut, onu! Ellerin güvercinlensin


Mozart ve bir Akdeniz imgesi cebimde
Nereye gitsem sürgünüm
Yağmur ve hüzün yağıyor tüm fotoğraflarımdan


Sürgünlerin ise tanrıları yoktur.


ÖZKAN MERT
(Gösteri 134, Ocak 1992)


Özkan Mert Ağabeymize bu şiiri sizlerle paylaşmamıza izin verdiği için çok teşekkür ediyoruz.

28 Ağustos 2011 Pazar

ŞAİR SEYHAN ERÖZÇELİK'İ YİTİRDİK !...



Bir süredir karaciğer kaynaklı hastalıkla mücadele eden Seyhan Erözçelik yaşamını yitirdi.Erözçelik'in şiirleri, Şiir Atı, Gösteri, Gergedan, Argos, Defter, Sombahar, Adam Sanat ve Kitap-lık gibi dergilerde yer aldı. 1986'da arkadaşlarıyla birlikte Şiir Atı Yayıncılık'ı kuran Erözçelik, "Şiir Atı" dergisinin yönetimine katıldı.Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Yazarlar Derneği üyesi olan Erözçelik'in ilk şiiri kitabı olan "Düştanbul" 1982 yılında yayımlandı.

Kitapları : Yeis ile Tabanca (1986) Hayal Kumpanyası (1990) Kır Ağı (1991) Gül ve Telve (1997) Şehir'de Sansar Var! (1999) Yeis (2002) Kitaplar (2003, daha evvel yayımlanmamış şiir kitapları Kitap, Bitti. ve Kara Yazılı Meşkler ile birlikte) Yağmur Taşı (2004) Vâridik Yoğidik (2006) Rosestrikes and Coffee Grinds (2010, Murat Nemet-Nejat tarafından yapılan Gül ve Telve adlı kitabının İngilizce çevirisi) entimento (2011)

Üç

Maske takıp, karışıyorsun kalabalığa. Hayvanlarla
insanların bir arada oldukları bir kalabalık. Kanatlı
bir cüce, yahut cüce bir melek, seyrediyor her şeyi.
Ellerinde balıklar ve kuşlar var. Atıyor kalabalığın
üzerine. Kuşlar uçuyor, balıklar insanların gözlerine
dalıyor ve yüzmeye başlıyor. Solungaçlar, insanların
irislerini yırtıyor. Uçan kuşlar, ateş topları kusuyor.
Kuşlar kötü. Balıklar iyi. Kanatlı cüce, yahut cüce
melek, o da kötü.
Sakın kendini, maskeyi takma, kalabalığa karışma!
(O, italik, kalabalığa karışma…)
Kalabalıktaki insanlar, ruhlarını karıştırıp kukla
Oynatıyorlar gökte.
Aydınlık bir mesafeden, rüzgar gibi biri geliyor. (Rüzgar
gibi gelmiyor. Yani zarf değil. Kendisi rüzgar gibi.
Duruşu, bakışı, her şeyiyle…)
Dağıtıyor kalabalığı, kuşları, balıkları, ateş toplarını,
kanatlı cüceyi, yahut cüce meleği…
Senin kalbinde de, iyi yürekli bir horoz ortaya çıkıyor,
doğuyor içine…
Masal gibi bir fal işte!

(Gül ve Telve’den)


23 Ağustos 2011 Salı

YELDA KARATAŞ '' YÜZLEŞME '' ŞİİRİYLE KARŞIMIZDA !...


Yelda Abla'nın şu sözlerini de sizinle paylaşalım. '' Sevgili İbrahim, sevinç duyarım. Dileyen paylaşabilir... Her yerde. ''. Biz de, YÜZLEŞME şiirini bizimle paylaşma onurunu verdiği için Yelda Abla'mıza çok teşekkür ediyoruz.

YÜZLEŞME

Suyu toprağı havayı ve ateşi yorumladım
Düşlerimiz kadardı Tanrı’nın boyu
Geçmişi karanfilli o çocukluk şarkısı dilimde
Kan çanağı bir ülke dünya
Gözyaşları toprağı yakan bu coğrafyada
Kendimize ağlıyoruz aslında akasyalar bahane

Yurdum benim sana en açık sözler yazdım
Baş parmağımı sığdıracağım bir tetik yok
Tek bir çocuğun gözyaşını taşıyamaz kalbim
Tarihin duvarına bıraktığım gerçeği hiç okumaz mı gönül dilin
Sesin soluğun kin bildiğim tüm tanrılar utanıyor sessizce
İki anası bir araya gelmez bu cihinnette kendimi nereye koyayım

Ey halkım söyle
Ekmeksizim senin kadar kara tenceremin kapağı
Demir kanatları ruhumu kanatan bu kimsesiz göğün altında
Kuşların yüzüne bakamaz oldum

Sen ki klaptan ağacının sırrısın bir masalsın türkülerin dilinde
Üryan gezen incirin olgun öfkesi
Ve ‘ en bilgin ayna ‘ yüzün deniz içinde
O ipek çırpınışındaki isyanı göster dağlara kentlere
Rüzgârın yelesinde yılkı atının gecesini dinle


Bir daha inanalım göğün mavisine
Bir daha koşalım suyun sesine
Ve
Bir daha doğrulalım topraktan haklılığın ateşiyle…

Yelda Karataş
Ağustos, 2011

22 Ağustos 2011 Pazartesi

ELİF SOFYA BU KEZ '' KÖRLEŞME '' ŞİİRİYLE ARAMIZDA !....

Türk Şiirinin en güçlü temsilcilerinden Elif Sofya'nın bu kez KÖRLEŞME şiirini yayınlamaktan onur duyuyoruz. Kendisini şiirlerini KONTRA EDEBİYAT ile paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz.


Körleşme


Şimdi burada siyah
Şimdi burada kör oldum
Bir hayret sesi buldum çabucak
Sonra suya ve suça batmış ıslıkları duyacaktım.

Sırtını bırakmış gölgeye
Görünmeyen bir meyveye hunharca
Omurgası orada kuruyup dökülecek dediler
Mutantan bir yürüyüş aradım
Bir gidiş geliş haritası
ve esnek acılar aradım
Aklımı çeldim, çelmeledim
Burası uzun zaman önceydi
Süresini sürmeyen vakitler gibi
Tekrarlanıyordu körleşme
Zaman mekândan ayrılıyordu gizlice

Sesimin içi söyledi
Öl şimdi
Öl şimdi
Sadece ölürken öğreneceksin ölmeyi.

ELİF SOFYA

ELİF SOFYA ARAMIZDA !....




















Türk Şiirinin son yıllarda en başarılı temsilcilerinden Elif Sofya 2 şiiriyle aramızdadır. Sizi ilk önce Elif Sofya'nın RUH şiiriyle baş başa bırakıyoruz.





Ruh


Belki zaman
üzerine ses düşmemiş sabahtı

Siz bu biraz uykusuz
Boş bu biraz gözlerle
Bir kere
Geçemezdiniz hırçın ağaçlarlı ormanı.

Ama işte
Hammaddede bu düğüm
Kökte kötü bu işaret
Ağzınızda akmadan duran
ölü bir dil

Kimmiş sizi süzerek üzmüş
birkaç kişi
Çetin ceviz kokunuzu almadan
Anlamadan göklerdeki işbirliğinizi
Kırılmış mı size
yolların düz çizgileri

Şimdi sarsılarak yerinizde
Ölçün yüzdeki çizgilerin oynak anlamını
Derinliklerin içine iç çekerek
Ve geçirerek bakın
Beynine ruh diyebilmişlere karışın

Darmış bana size mavi olanlar
Hayat farkından sonra başlar.



ELİF SOFYA

15 Ağustos 2011 Pazartesi

100.CÜ BLOG...100.CÜ YAZI !...

100.CÜ BLOG...100.CÜ YAZI !.

..
Dile kolay...Tam KONTRA EDEBİYAT'ta ilk blog tam 5 yıl önce 2007'de başlamış. Oğlum Enver Tuna henüz 1 yaşındaydı. Yeni yeni yürümeye başlamıştı. Bugün oğlum Enver Tuna 6 yaşında. Yakında okullu olacak. Allah oğluma sağlıklı, uzun ömür versin. Bülbül gibi şakıyor. Susturmakta başarısız kalıyoruz, itiraf ediyorum !...

KONTRA EDEBİYAT, hep çok seçici oldu, adeta kılı kırkı yardı. Asla duruşunu bozmadı, asla boyun eğmedi. Salt edebiyattan asla ödün vermedi.Bazen günlerdir yazmadığım oldu. Ama,hiç pes etmedim. Uzunda olsa mola verdikten sonra, bu uzun edebiyat koşusuna devam dedim....
KONTRA EDEBİYAT'ta emeğe çok büyük özen gösterdi. Süheyla Taşçıer, Tülay Çellek gibi değerli sanatçılarımızdan şiirlerini kullanmak için izin aldı. Ayrıca 25 yıldır tanımaktan onur duyduğum, şiirlerini ve kendi objektifinden çektiği resmi KONTRA EDEBİYAT'ta paylaşmama olanak verdiği için, şiirimizin dayen ismi Yılmaz Odabaşı Ağabey'ime çok teşekkür ediyorum.
KONTRA EDEBİYAT'ın blog sayfasında, Sylvia Plath, Nilgün Marmara'nın resimleri ve Şair Kardeşim, Soysal Ekinci'nin kitabınının kapağı vardır. Ayrıca şair olmadığı halde, aramızdan çok erken ayrılan Yard. Doç Dr. Ebru Taş'ın resmi. Bütün bu kişilerin ortak paydası yaşamak yerine özkıyımı - intiharı - yeğlemeleridir. Tpkı 10 Mayıs 1989'da canına kıyan dayım Enver Zengin gibi. Ben onları hiç unutmadım, hiç unutmayacağım da !...Aslında onlar için yazıyorum.
KONTRA EDEBİYAT yoluna devam ediyor ve devam edecek...
Sevgilerimle !...

İbrahim ORMANCI




ASAF HALET ÇELEBİ ; İBRAHİM !...

İBRAHİM

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîmgüneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı

ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
&

Asaf Halet Çelebi




ORHAN VELİ KANIK'IN EN SEVDİĞİM ŞİİRİ, KAPALIÇARŞI !...



 
 
 
 
 

























KAPALIÇARŞI

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu çamurdaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya bu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı Çarşı diyip geçme;
Kapalı Çarşı,
Kapalı kutu

ORHAN VELİ KANIK


YILMAZ ODABAŞI AĞABEY'İN HEM OBJEKTİFİNDEN, HEM KALEMİNDEN !...



















SANA YAĞMUR DİYORUM



Gidersen hani sığınaklarım?

Eksilir, zarar kalırım…Kalırım!

Yeni günün tenine dağılır yaralarım.

Sana yağmur diyorum…


Uzun boylu umuttun,

tadında unutuldun.

Nerde büyük uçurumların,

kış suların, yaz uykuların?



Sana yağmur diyorum ıslaklığım bundan.

Yağ da ıslanalım, ama uslanmayalım,

uslanmayalım!


Gün, vursun yükünü gecenin hırkasına;

yol, vursun sesini uzaklığın pasına,

sesime kibrit çaksan tutuşacağım…

Sargısızım,

çoğalırım,

çoğaldıkça arsızım!


Sana yağmur diyorum…


En haklı aşk,

alkışsız sürebilendir

ve en haklı kavganın öznesi,

ölmemek için dövüşürken de ölebilendir…


O an…

İşte o an,

ey bizi ayrı takvimlere düşüren zaman,

yere bir bahar dalı düşmüş gibi mi olur?

Sıradağlar mı tutuşur bağrının orta yerinde?


Yeter, kan sıçratmayın sabahın seherine.

Boğulursunuz…Boğulursunuz!


Yılmaz Odabaşı/1987, Diyarbakır

Not : Yılmaz Odabaşı Ağabeyin objektifinden '' Dolunay'da Hasat '' resmini blogumuzda kullanmak için kendisinden izin aldım. Ama, bu muhteşem güzelliği, yine Yılmaz Odabaşı'nın bir şiiriyle size sunmak istedim. Elbette Yılmaz Ağabey'ime sonsuz teşekkürlerimle...

14 Ağustos 2011 Pazar

KARACAOĞLAN'DAN BİR ŞİİR !




























CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-u mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yuklu kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var -KARACAOĞLAN-

TÜLAY ÇELLEK'TEN BİR ŞİİR !...


RÜZGAR

Rüzgar
Bir de yalnızlığı uçursa
Gönülleri buluştursa

...Rüzgar
Bir de mavileri uçursa
Yıldızları buluştursa

Rüzgar
Bir de kırmızıları uçursa
Heyecanları buluştursa

Rüzgar
Bir de saçları uçursa
Sevgilinin yüzüne dolasa

Rüzgar
Bir de aşkı uçursa
Tutkuları buluştursa

Ne iyi olur…

09 – 09 – 2010 / İSTANBUL

13 Ağustos 2011 Cumartesi

İRONİK BİR ŞİİRİM !...



ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİRİM MODERNİTE !...

Televizyonlarda uçuşurken bip'ler
Pop yıldızı olmuşsa eğer tabipler
Zalime arka çıkmaya başlamışsa garipler
Önünde saygıyla eğilirim modernite
***
Köşesine çekilmişse edipler
Gitgide küstahlaşıyorsa eğer edepsizler
Klavye varsa kahramanlar, klavye yoksa kediler
Önünde saygıyla eğilirim modernite
***
Çok konuşurlar belki ama hiç dinlemezler
Her devrin adamıysa eğer densizler
Hallerine bakarsan facia , sormayın bir tripler
Önünde saygıyla eğilirim modernite
***
Gelene ağam, gidene paşam diyenler
Bilge pozlarındaysa eğer cahiller
Nasıl gelecek acaba güzel günler ?
Önünde saygıyla eğilirim modernite ( İbrahim ORMANCI )






12 Ağustos 2011 Cuma

SALAH BİRSEL'DEN BİR ŞİİR ; HACİVAT'IN KARISI !...













































HACİVAT'IN KARISI



Hacivat'ın karısı
İncecikten yeldirmeli
Göz kaş oynatmalı
Gerdan kırmalı
Beden sarmalı

Gülmeli güldürmeli

Rakı süzmeli
Aşık üzmeli
Şiir düzmeli

Hacivat'ın karısı
Beyoğlu'nda gezmeli



SALAH BİRSEL

11 Ağustos 2011 Perşembe

YILMAZ ODABAŞI İÇİN BİR ŞEYLER YAZDIM !...


Ön söz !...

Yılmaz Ağabey için ne yazacağımı inanın bilmiyorum. Onunla İzmir Konak'ta bir çay bahçesinde karşılaşmamızın üzerinden tam 25 yıl geçti. O zamanlar henüz 18 yaşında bir gençtim. Yılmaz Ağabey bana adını söyleyince '' Yurtsuz Şiirler '' i bir çırpıda söylemiş ve o bunu nasıl bilebildiğime çok şaşırmıştı.
Yılmaz Ağabey'in şiirleri ve yazıları hakkında bir değerlendirmede bulunma hakkını kendimde bulamam. Benim burada sözetmem gereken başka bir şey var. Ben 43 yılı devirmiş yaşamımda, nice halktan yana solcu kalemler gördüm. Konuşunca mangalda kül bırakmayan bir şair ağabeyimizi biliyorum örneğin. erkesin önünde Marlbro sigarası içmekte bile beis görmüyordu. Hani nerede kaldı senin emperyalizm karşıtlığın ?
Bir imza gününden bir imza gününe, bir panelden ötekisine koşturanlar tanıdım. İnsanların kendisine duyduğu sevgisini, daha çok kitap satmaya, daha çok rahat yaşamaya tahvil eden insanlar bunlar. Haliyle, sürekli kendilerini tekrar eden ve hiç geliştiremeyen kişiler bunlar.Halktan kopan ve halkın acılarını anlamaktan aciz insanlar ne yazık ki. Ve hep merak etmişimdir. '' Bir gün burada, yarın başka bir yerde. Bu kişiler üretmeye nasıl fırsat bulabiliyor ? ''. Ve yanıtını bulamamışımdır.
Yılmaz Ağabey bu yönüyle memlekette gördüğüm en dürüst aydınlardandır. Hiç bir zaman popülerlik, çok satma, köşe kapma, rol çalma derdinde olamış ve hiç bir zaman kimseye eğilip bükülmemiştir. Vallahi şahidiz.
Seni seviyoruz Yılmaz Ağabey.....O yüzden Bülent Ortaçgil'in şarkısında olduğu gibi '' Oyuna devam '' diyorum sana. Sevgiler...


.
İBRAHİM ORMANCI
Not : Yılmaz Ağabey'in engin hoşgörüsüne sığınıp blogumuza onun çok sevdiğim bir şiiri alıyorum



BİR NEHRİN TÜKENİŞİ
Hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun;
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun…

Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım;
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...

Tükenişi bir aşkın,
bir nehrin tükenişine benzer.
Ne deniz olabildin,
ne nehir kalabildin...

Kendin ol, kendin ol…
Sen buysan başkası ol!

Buysan kederden öleceğim,
başkası olursan de kimi seveceğim?

/Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen;
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../

YILMAZ ODABAŞI




9 Ağustos 2011 Salı

ARTIK AYAĞA KALKMA VAKTİDİR !...

Çok kontra yumruklar yedik yaşamda,
Çok geceleri uykusuz geçirdik...
Yakınıp durduk boyuna,
Heyhat zulüm bitmedi,
Heyhat çoğaldı zalimler aksine,
Hep hazan düştü payımıza,
Mutlulukları kaçırdık...
Eeee yeter be,
Artık ayağa kalkma vaktidir !...
***
Hep bir şeylerden şikayetçi olduk,
Hep hayıflandık...
Hep birilerinin bizi anlamasını bekledik,
Hiç anlaşılamadık.
Savunmada kalmayı marifet sandık.
Hüznü heybemizden atmanın tam vaktidir.
Gülümsemekte bize yakışıyor yahu,
Miskinliği bırakın, uyanın heeey,
Artık ayağa kalkma vaktidir !... ( İbrahim Ormancı )




26 Temmuz 2011 Salı

BİR DİDEM MADAK ŞİİRİ ; KURBATİ !....


KURBATİ

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
Oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor.
Dokunsam bile onlara yanmam. Ne tuhaf!
Bir oyuncak ayım vardı, ismi Işıldak.
Bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah
Ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi,
Ağrı Dağında saçlarımı karla yıkamak.
Kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma
Oysa çok üşüyor ellerim bu akşam...

Martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf!
Ben belki denizden bile eski biriyim.
Başka isimler bulmak isterdim martılara
Kirloş mesela kirloş desem artık onlara.
Kasapların perdeleri boncuktan
Et. Kan. Ve o boncuklu şıkırtılar
Ne tezatlı bir şey, ne tuhaf
Ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak.

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
Herşey şimdi itiraf edilmeli:
Kocam bir çingeneydi.
Eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.
Hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır.
Eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar
Eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik.
Herşey şimdi itiraf edilmeli:

Bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.
İnsan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse
İnsan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!
Soruyorlar. Soruyorlar:
"Ellerin neden titriyor sevgilim"
Bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.
Üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla
Artık açıklayamam bir türlü.
Ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.
Herşey şimdi itiraf...

Bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak
Açıklayamazlar artık beni bin türlü.
Bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin
İsmini vererek kendime öldüğümü.
İsmim...İsmim...İsmim Kurbati.





Aralık '97
Ludingirra 5, Bahar 1998 - Didem Madak-



DİDEM MADAK'I YİTİRDİK !...

Uzun süredir karaciğer kanseri hastalığıyla mücadele eden şair Didem Madak, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Tezgahtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi çok çeşitli işlerde çalıştı. İlk şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerinde yayımlanan Didem Madak, Grapon Kağıtlar (İnkılap Kitabevi -2000) kitabıyla İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü aldı. Bundan sonra “Ah”lar Ağacı (Everest Yayınları-2002) ve Pulbiberi Mahallesi (Metis Yayınları-2007) isimli kitapları yayımlanan şair, yaşamın detay görüngülerini, şaşırtıcı imgeler, özgün dil dağarcığı ve derinden gelen bir hüzünle şiirleştirerek edebiyat dünyasında dikkatleri üzerine topladı. Annesini erken yaşta kaybetmiş olmasının yarattığı yaşam sorgulamalarını, şiirlerine de taşıdı. Dün toprağa verilen Madak, evli ve 3 yaşında bir çocuk annesiydi.






1 Temmuz 2011 Cuma

HULKİ AKTUNÇ'TAN BİR ŞİİR !...

KALEM VE TOPRAK


…………………Metin Altıok ve Behçet Aysan’ın anılarına


Bir kalem dikin toprağıma
İki ucu da açılmış sipsivri
Bir elime bir gece yapraklarına

Bir kalem dikin toprağıma
Tam da erken bahar vakti
Azar da kök salar belki
Elim gece yapraklarına

Bir kalem dikin mezarıma
Yan yana gelmemiş
Sözcükler var daha


(İnsan Aşklarının Külüdür-1993)

HULKİ AKTUNÇ




27 Haziran 2011 Pazartesi

KARŞILIK !...















KARŞILIK

Hep vefasızlara inandım ben,
Hep ayrılıkla sınandım…
Çoktan unutan unuttu beni,
Ama ben unutamadım..

***

Kimse bilmese de,
Kimse önemsemese de,
Bir yerlerde vardır karşılığı
Yaşadıklarımın…
Gitgide o karşılığa yaklaşıyorum..


 ( İbrahim ORMANCI )

26 Haziran 2011 Pazar

ANOREKSİYA VE BULİMİA NEVROZA !..














ANOREKSİYA VE BULİMİA NEVROZA !..


Sen bu zengin hastalıklarını bilmezsin,
Kardeşim Fatma...
Anoreksiya Nevroza ;
Aşırı diyet yapma hastalığıymış örneğin...
Oysa sen kardeşim ;
Pazardan artıkları getiriyorsun evine,
Çocukların beslensin diye...
Yoksulluk senin kaderin midir ?
***
Sen bu zengin hastalıklarını bilmezsin,
Kardeşim Fatma...
Bulimia Nevroza ;
Fazla yemek yiyip kusma hastalığıymış örneğin...
Oysa sen kardeşim ;
Sofradan doymadan kalkıyorsun,
Çocukların doysun diye,
Ne demiş Hasan Hüseyin Ustam ;
'' Yaprak döker bir yanımız /
Bir yanımız bahar bahçe ''


İbrahim ORMANCI

HOŞÇAKAL DER GİBİSİN !...

Hoşçakal der gibisin,
Demek ki ayrılıyorsun benden...
Sen şimdi bunu söylemekte zorlanırsın bana ,
Zorlanma olmaz mı ?
İstediğin yere gidebilirsin...
***
Sen gideceksin birazdan,
Sen kendi yörüngende yiteceksin,
Kendi hayatını yaşayacaksın belli ....
Ben sensizliğin destanını,
Yazacağım şiirlerimle...
Sen bugün içinde yiteceksin,
Ben yarınlara taşacağım...
Ayrılık kurşundan da ağır,
Ama bunu da aşacağım.
***
Git, beni daha fazla şair yap hadi !... ( İbrahim ORMANCI )





25 Mayıs 2011 Çarşamba

YENİLMENİN ŞİİRİNİ YAZDIM BEN !...

Sen bir kez kazandın,
Ben yenilmiştim evet !...
Kabullenmek güçtü,
Kabullendim...

YENİLGİYE DAİR !...

Oturdum ,
Yenilginin şiirini yazdım..
***
Sen beni getirdin dize,
Ben sana yanıt verdim dizelerimle...
***
Sen illüzyon görüyorsun,
Beni yendiğini sanıyorsun...
Bense içimdeki aşkı yaşatıyorum,
Şiirlerimle !...
***
Tarihin çöplüğünde durur hala ,
İstiflenmiş Pirüs zaferleri...
***
Sen güçlüydün , zalimdin,
Günü kurtarıyordun,
Ben acı çekiyordum belki ,
Ama yarına uzanıyordum !...
***
Ben öğrendim sevgili,
Kabullenmeyi, yenilmeyi,
Sende öğrenmiştir artık,
Bir şairin yenilmeyeceğini !... ( İbrahim Ormancı )