15 Eylül 2011 Perşembe

BİR İBRAHİM ORMANCI ÖYKÜSÜ !...

ÇÜNKÜ UNUTANLAR DEĞİL ASLA UNUTMAYANLAR KAZANACAK !...


İçimde tanımsız bir boşluk var. Evde kimseler yok. Sokağa çıkıyorum, bir sigara yakıyorum. MP4’den bir şarkı dinliyorum. ‘’ Başındaki yazmayı sarıya mı boyadın ? ‘’. Bir Reşadiye Türküsü. İnsan bazı türkülerde ağlar mı hiç ? Ben ağlıyorum işte…Bir sigara yakıyorum, bir parka oturuyorum, bir şiir mırıldanıyorum. Hem de kendi şiirimi. Sanatçı insan kendi ürettiğini pek sevmez ya. Ben de başlarda öyleydim. Ama zaman geçtikçe yazdığım şiirle, benim çocuğum gibi oluyor. Örneğin ‘’ OTLUKBELİ ‘’ şiirimi çok seviyorum. İyi ki böyle bir şiir yazmışım. ‘’ Beynimdeki vaka-i nüvisler ölmeden / Ben seni unutmam unutamam ki ‘’ diyor.


Sanırım benim bu zamane çağla sorunum, kolayca unutanlar. Beni tanıyanlar ‘’ Çok vefalısın ‘’ diyor. Yılmaz Odabaşı Twitter’de bana öyle demişti ya böbürlenmiştim kendimce. Acaba bu dünyada bazı şeyleri aşmak için unutmak, görmezden gelmek, burun kıvırmak, küçümsemek mi gerek ? Mizahçı olduğum için çok dikkatli bir insanım. Eskiden de Fehmi Koru’yu izler iken sürekli muhataplarına bir şeyler anlatmaya çabalayan bir yüz ifadesi vardı. Şimdi Fehmi Koru’da insana yukarıdan bakan , rahat bir yüz ifadesi. İnsan belli bir güce ulaşınca kasılıyor galiba…Yılmaz Odabaşı, beni çok iyi anımsamayı sonra unutmazdan gelen bir bayan yazarın tavrındaki gerekçiyi sorgulamasını istemiştim. ‘’ Racondandır. İstanbul Dükalığının raconundandır ‘’ demişti…


İyice ruhum sıkılıyor. Belediye Otobüsüne atlıyorum. Sahile inmeliyim. Bostanlı’da inip, Karşıyaka’ya doğru yürümeyi düşünüyorum. Birden Kartal Sahilleri aklıma geliyor. Bir kış günü sahilde içip, boş içki şişesini kırdığımı anımsıyorum. Bostanlı’da iniyorum . Yürürken yoruluyor insan. Hele yaş 40’nı geçince. Oturuyorum. Yanımdaki bankta bir bayan oturuyor, dikkat etmiyorum. Birden adımı söylüyor. ‘’ İbrahiiim ‘’. ‘’ Pardon adım gerçekten İbrahim ama ben sizi tanıyamadım ‘’. Kendini tanıtıyor.


Bir zamanlar duygusal olarak bir yakınlık duyduğum bir kadınlardan birisi. Anımsıyorum ama, bana o anılar çok uzak geliyor. Evet, beni terk etmişti. Çünkü, ben onun tipi değilmişim. O esmer, daha havai erkeklerden hoşlanıyormuş. ‘’ Ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyor. Kısaca başımdan geçenleri özetliyorum. 6 yaşında oğlum Enver Tuna’dan bahsediyorum ona. ‘’ Ya sen ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyorum. ‘’ Hiç sorma ‘’ diye yanıtlıyor. O da başından geçenleri usul usul anlatıyor. Bir ara seks işçiliği bile yaptığını söylüyor. Şu an kendisine acıyan bir kadının yanında kuaförlük yapıyormuş. ‘’ Keşke seninle evlenseydim. Bak ne denli şanslısın, çocuğun var, benim yok. Ve sanırım olmayacak ‘’.


Oysa kahretsin, ben her terk edildiğimde çok şanssız olduğumu düşünürdüm. Oysa, beni de şanslı görenler var. Ben her terk edildiğimde kendimi acımasızca eleştirir, pişmanlıklar içinde boğuşurdum. Oysa bak, beni terk ettiği için çok pişman bir kadın var karşımda. Peki sadistçe bunun zevkini mi çıkarmalı mıyım ? Bu durumdan rövanşı aldım diye, hayvanca zevk mi duymalı mıyım ? Hayır…Çünkü ben bu duyguları çok yaşadım. Ne denli insanın ruhunu incittiğini en iyi ben bilirim. Bu acıyı başkasına yaşatmak bana yakışmaz…Oysa, eskiden kalıbımı basarım, ben bu kadınla dalga geçer, gecikmiş rövanşı mutlaka alırdım . Bana neler oluyor böyle ? Bilmiyorum….Kadından kibarca izin istiyorum. Benden telefonumu istiyor. Bunun doğru olmayacağını söylüyorum.Evli olduğumdan değil . İnsan eskiden duygusal yakınlıkta bulunduğu bir insanla dost bile olamıyor.Yolda yürüyorum… Ben kazanmıştım, bundan sonra da hep ben kazanacaktım. Çünkü sabır kazanacak, ahde vefa kazanacak, inat kazanacak. Çünkü unutanlar değil, asla unutmayanlar kazanacak. İnsan yenilgi sandığı şeylerden daha da güçlenerek çıkıyor. Enver Dayım 1989’da intihar etti. Henüz 24 yaşındaydı. O da kazandı. Bu dünyaya tamah etmeyerek kazandı. Ölümünden 16 yıl sonra doğan oğlum Enver Tuna ile kazandı. Ona adadığım şiirlerle kazandı. O sonsuz oldu.


Ben ise, yazdığım şiirlerle sonsuz oldum. Şiirlerim çocuğum gibidir demiştim ya. Ardımda, nice çocuk bırakıyorum. Hepsi hiç yaşanmayacak çocuklar…Ben dayımı sonsuz yaptım, kendimi sonsuz yaptım. Oğlum Enver Tuna ise kendini sonsuz yapmalı…Grup Yorum’un bir şarkısında ne diyordu ‘’ Biz hiç teslim olmadık ki ‘’. Bizi teslim aldığını sananlar yenildi… terk edip çekip gidenler kazanmadı. Terk edilmeyi kabullenip, omuzlarına bir apolet gibi asanlar kazandı. O apoletler, yıllar yılı belimizi büktü, bizi acıdan acıya döndürdü, olsun… terk edilmeyi kabullenmekte bir erdem…Kısa günün karı için, ahde vafayı, sabrı, inadı çiğneyip geçenler…Sizin olsun, bu dünya nimeti, sizin olsun bu saltanat… Her saltanat zulmün egemenliğindedir. Ve her zulümde zalimler egemendir. Ve bütün zulümler bir gün yıkılmaya mahkumdur…


Telefon çalıyor. Açıyorum. ‘’ Babacığım ben sizi çok özledim ‘’ diyor. Oğlum 6 yaşındadır ama çok elit bir çocuk olduğundan benimle sizli-bizli konuşur. Birazdan oğlum trene binip eve geliyor. Bir aksilik çıkmazsa gece saat 10’da gelir. 10’nu 10 geçe, koltuğa oturup, çocuk kanallarını izlemeye koyulur .Ağlamış mıyım ne…İnan o kadınla yıllar sonra karşılaştığım için değil. Onu çoktan belleğimin derinliklerinde unutmuştum. Ondan daha çok beni üzenler var. Beni duygulandıran, yıllar yılı yenilgi saydıklarımı, uğradığım hayal kırıklıklarını anımsamam. Ve bütün yanılgılarımın beni doğruya götürmesi…Elbette yaşamda en büyük doğrum Enver Tuna. Enver Tuna ; centilmen çocuk. Babasıyla sizli-bizli konuşan , kendi kişiliğini – tıpkı bir zamanlar benim gibi – herkese kanıtlamaya çalışan çocuk. Oğlumda kendimi görüyorum. Onu en çok bana benzediği için seviyorum.Eve dönmeliyim. Karşıyaka’ya gelmişim bile. Eve nasıl döneceğim. Artık direkt otobüs çalışmıyor. Metroya binmem gerek. Eve gitmem, oğlum dönmeden eve gelmem gerek. Duş almalıyım. Ağladığım belli olmasın. Oğluma sevdiği çikolata ve gofretlerdeb almalıyım. Bir de çok sevdiği Bakugan’lardan. Yine eşim Bakugan aldığım için kızacak ama. Olsun.



Bir gazete alıyorum. Aaaa gazetede esprilerim yayınlanmış. Bugün bir başka gazetede bir şiirim yayınlanmıştı. Ne düşünüyorum biliyor musunuz ? Beni geçmişte üzüp, bırakıp terk edip gidenler var ya. Onlar benim esprilerimi, şiirlerimi gördükçe ne düşünüyorlardır acaba ? Belki ben onları çoktan unuttuım, ama onlar beni unutamadı. Çünkü, yazdıklarım, benim çocuklarımdır demiştim.. Çünkü beni bırakıp gidenler, şimdi çocuklarıma tosluyor. Ne güzel. Birden ‘’ Seni Anımsayınca ‘’ başlıklı şiirimi mırıldanıyorum.. ‘’ Seni anımsayınca / Bir demli çay buğusu okşar kirpiklerimi / Düşsel mitoslar döner çevremde / Acır yüreğim / Bilirsin acıyı tanıdım sayende ‘’ .



Eyy beni acıya gark edenler !... Ey dünya malına tamah edenler !... Niceliği, niteliğe yeğleyen güruh !.. Vurdun, yıktın belki. Ama bak yenemediniz . Çünkü siz hep yenilmeye mahkumsunuz. Hasan Hüseyin demişti ya. ‘’ Kandan kına yakılmaz ‘’. Başkasının acılarından umut devşirilmez.. Belki bizim mazlumluğumuz, güzelliğimizdir. Ağlamayacağım diyorum ama yine ağlıyorum. Çok mu sulu gözlü oldum ne ! Kimse ağladığımı görmesin. Yatılı okulun, dayak ve zulüm kokan yılları. Düşüncelerinden, okuduğu gazetelerden, kitaplardan dolayı mimli yürek. İnsanların yalnız kaldıklarında ilk aradığı insanlardan olmak. Ve o arayan insanların , yalnızlıkları sona erince, terk edip gitmeleri. Ve hala ayakta olan bir şair. Enver Tuna ve yüzlerce şiirin babası. Hiç zulme boyun eğmeyen, ver terk edilen mevziilerde doğrulan bir yürek. Bu yaşamda kimseye borçlu olmadan, onuruyla yaşayan bir canım. Gururluyum !...

İBRAHİM ORMANCI






1 yorum:

hakan ipek dedi ki...

çok harika bir yazı,çok duygulandım İbrahimciğim.Seninle yüzyüze tanışmadık ama ilk baştan beri senin temiz yürekli bir insan olduğunu hep hissetmişimdir.Bir de böyle yüreğini samimice ortaya koyabilmen temiz bir insan olduğunun başlıca kanıtı.O seni üzmüş olan kibir kumkuması insanlar, asla kendilerini koyamazlar ortaya bu denli samimiyetle.Ve hayatın her geçen günü kendilerinden biraz daha uzaklaşırlar.Mücadeleye,daha çok insan olma mücadelesine devam.Sevgi ve saygılarımla...