25 Eylül 2011 Pazar

BİR KEZ DAHA ; YORK DÜŞESİ !...




YORK DÜŞESİ



York düşesi, her zaman mutsuz ;

Sırça sarayda yaralı bir serçe ...

Oysa Liverpool'da bir madenci karısı ;

Nihayet nohut oda, bakla sofa...

Bir ev alabildikleri için alabildiğine sevinçli..

Gelecek noelde, dostlarına ,

Bir parti vermeyi planlıyor...



***



Mutluluk nereye düşer ,

Mutsuzluk nereye düşer bilinmez...

Her kadın York Düşesi olmak ister belki,

Ama York Düşesi kendine öykünmez...

Kaç sanayi devrimi yapılırsa yapılsın,

Kimi muammalar hiç çözülmez !...



İBRAHİM ORMANCI - 04.11.2010-
 
Çok Önemli Not : Çok şiir yazdım ama, bazı şiirlerim beni çok etkilemiştir. YORK DÜŞESİ en çok sevdiğim şiirlerden biri. Birgün Kitap Eki, Gerçek Hayat, Afrika Pazar gibi dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır. Bu şiiri yeniden yayımlamanın nedeni, Sevgili Arkadaşım ; Nurşen Tolmaçtır. Sevgili Nurşen tanııdğım en idealist, en yürekli öğretmenlerden birdir. Facebook'ta bir resmini görünce çok beğendim. Ve onun bu resmini, bir şiirimle birlikte yayımlamak için ondan izin istedim. Sağolsun bu izni verdi. Şiirin içeriğiyle yani bohem yaşamla Sevgili Nurşen'in uzaktan yakından bir ilgisi yok. Yalnızca, Sevgili Kardeşim Nurşen'in bu çok güzel resmini , en sevdiğim şiirlerimden biriyle birlikte kullanmak istedim. Sevgilerimle !..

23 Eylül 2011 Cuma

BİR İBRAHİM ORMANCI ŞİİRİ !....

TUZ KOKMAMALI




Dalında gonca gül kokmamalı dostlar…

Soframızda katık ettiğimiz ekmekler bozulmamalı…

Umut bu dünyada hiç bitmemeli dostlar…

Çocukların gülen yüzleri asla solmamalı…

***



Vazgeçtim dünya malından,

Vazgeçtim bütün payelerden…

Dünya malı dünyada kalır,

Vazgeçtim bütün gayelerden…

***



Ben tek bir şeyin derdindeyim dostlar,

Tuz kokmamalı,

Anlıyorsunuz değil mi ?

Ben başka bir şeyin peşinde değilim,

Yalnızca ;

Tuz kokmamalı !... ( İbrahim ORMANCI )

SUZAN KURAN'DAN BİR ŞİİR ; ACI AŞK !...


ACI AŞK


Nazlı bir gelinciktir

Bu sevdamız

... Sevdiğim

Umut taşır kalbimize

Ask ırmağından

Ellerimi tutarken ellerin

Çakılır kalır yüzümde

O çigan gözlerin

Bu acı bir aşk sevdiğim

Tut ki hiç sevmedik ölümüne

Ve de hiç yaşamadık

Ebru gecelerin gizemini

Unut unutabilirsen

Bizi uçurumlara atan bu sevdayı

Bu acı bir aşk sevdiğim



SUZAN KURAN

22 Eylül 2011 Perşembe

ÇOK ÖZEL BİR RESİM , ECE AYHAN VE ELİF SOFYA !...

Sizlere daha önce şiirlerini KONTRA EDEBİYAT'ta yayınlamaktan onur duyduğumuz ELİF SOFYA Arkadaşımızın, Türk Şiirinin en büyük isimlerinden ECE AYHAN ile birlikte çektirdiği bir resmi paylaşmaktan onur duyuyoruz.

Sizlerle ECE AYHAN'ın bir şiirini de paylaşmak isterdik. Ancak, ECE AYHAN'ın şiirlerinin yayım hakkını elinde tutan kuruluş, internette araştırmamıza göre buna izin vermiyormuş. Hatta ECE AYHAN'ın özyaşam öyküsünü koymak istedik. Onun içinde aynı sorunla karşılaştık.

Bizim KONTRA EDEBİYAT 3-5 kişinin yani meraklısının okuduğu, hatta millete okuması için zorla baskı yaptığımız bir blog. Yine de telif hakları konusuna saygılı olduk. Fakat anlamadığımız bir şey var. Sevgili Şairimiz, bir huzurevinde yaşamını yitirdi. Sağlığında kendisine sahip çıkılmayan bir büyük şairimizin, ölünce şiirlerinin yayım hakkının nasıl özenle korunduğunu görmek bir tezat olsa gerek.  Keşke sağlığında ECE AYHAN'a sahip çıkabilseydik. Sevgilerimizle !...

NOT : Bu çok özel resmi sizlerle paylaşmamıza izin verdiği için ELİF SOFYA'ya çok teşekkür ediyoruz. Bu izni kendisinden aldığımızı özellikle deklare ediyoruz. Telif hakları ve izin konusunda alnımız ak ve başımız diktir. Bu blogta yayımlanan her ürün için sahibinden izin alınması konusunda titiz davranılmıştır. ELİF SOFYA gibi yürekli dostlarımız sağolsun !...




17 Eylül 2011 Cumartesi

MİZAH ÖYKÜSÜ ; FACEBOOK'TA PROFİLİ ÇALINAN KADIN !....


FACEBOOK'TA PROFİLİ ÇALINAN KADIN !....

Zuhuratbaba Karakolu...Sabah saat 5 suları. Emekliliğine çok az kalmış Polis Memuru Hamdi , uykuya yenik düşmemek için, önünde kare bulmacayı çözmeye çalışıyordu. '' Sabah 8 olsa, nöbet bitse de gitsek '' havası karakolda diğer polislerin yüzlerine de sirayet etmişti. Bu sırada karakolun telefonu çaldı.

- Alooo Polis'mi ?

- Evet efendim. Buyrun ben Polis Memuru Hamdi.

- Efendim, yetişin hırsız var.

- Adresi verin, derhal ekip gönderelim.

- Öyle sandığınız bir şey değil. Facebook'ta profilim çalındı ?

- Ne ne ne ?

- Duymadınız mı ? Facebook'ta profilim çalındı.

- O zaman bir zahmet Karakolumuza kadar gelin. Tutanak hazırlayalım.

- Tamam taksiye atlayıp geliyorum. Siz de Mark Elliot Zuckerberg'i çağırın.

- O da kim hanımefendi ?

- Facebook patronu.

- Nereden bulacağız şimdi onu ?

- Tele konferans yoluyla katılır. Islak imzasını netten yollar.

- Hanımefendi, hele bir gelinde.

***

Zuhuratbaba Karakolu... Sabah saat 6 suları.

- Hanımefendi, siz söyleyin. Facebook'ta profilinizi çalan kişi kimdir, kimden kuşkulanıyorsunuz ?

- Rıfat'tan...

- O da kim ?

- Eski nişanlım. Şimdi Oha Tv'de evlilik programına katılıyor.

- Haa o Rıfat Bey'mi ? Biz hanımla o Rıfat Bey'in yorumlarına hastayız.

- Ahhh ahh içi seni dışı beni yakar. Bu herifle bir başka evlilik programında tanıştık, nişanlandık.

- Eeee.

- O alçak, programın sunucusuyla beni aldattı.

- Eeee.

- Meğer o sunucu kadının bir albümü çıkacakmış. Bizim salağı reklam için kullanmış.

- Eeee.

- Ne olacak albüm çıkınca Rıfat'ı bıraktı. Rıfat bana dönmek için çok yalvardı da ben kabul etmedim.

- Ha anladım intikam falan almak için yaptı diyorsunuz.

- Evet şıp diye anladınız bakıyorum. Zaten evinin her odasında gizli kamera var.

- Yapma yahu, bak sen dalla... Pardon hanımefendi.

- Yok yok az bile söylüyorsunuz o adama.

- Benimle olan görüntülerini , Oha Tv'deki evlilik programında yayınlattı.

- Vay alçak. Niye yaptı ?

- Ben de başka evlilik programındayım ya. Maksat reyting olsun anlarsın ya.

- Peki o evlilik programında taliplileriniz azaldı mı ?

- Yok be. Ben de Survivor programından teklif aldım. O programında tanıştığım türkücü Cihat ile aşk yaşıyorum.

- Güzel.

- Ama alçak facebook profilimi çaldı. Şimdi çok özel yazışmalarım her an medyaya sızabilir. Çaktın köfteyi ?

- Hanım hanım, devletin polisiyle konuşurken daha dikkatli olunuz.

***

Zuhuratbaba Karakolu... Sabah saat 7 suları. Telsizlerden bütün ekiplere anons geçiliyor.

'' Bütün ekiplerin dikkatine.Selma Marduk'un Facebook'ta profilini çalmaktan aranan , Rıfat Kereste'yi merkeze almak için, Oha Tv'nin önünde tertibatınızı alın. ''

***

- Rıfat Bey, Rıfat Bey !...

- Ne var canım , imza mı istiyorsunuz vereyim ?

- Biz polisiz, sizi gözaltına alacağız.

- Ne oldu canım ? Kimin tavuğuna kıııışt demişim.

- Bize zorluk çıkarmayın. Sizi Selma Marduk'un facebook'taki profilini çalmak suçundan gözaltına alınıyoruz.

- Vayy zilli.

- Söylediğiniz bu söz aleyhinizde delil olarak kullanılabilir. Hakkınızda hakaret davası açılabilir.

***

Zuhuratbaba Karokulu... Sabah 11 suları.

- Selma Hanım, facebook'ta profilinizi çalmakla itham ettiğiniz Rıfat Kereste bu kişi mi ?

- Evet komiser bey bu.

- Komiser Bey, ben susma hakkımı kullanıyorum.

- İyi sus bakalım. Türkücü Cihat'ın adamları karokol dışında seni konuştururlar merak etme.

- Vay tehdit ha. Yüce Türk Adaletine güveniyorum.

- Ne o Oha TV'nin gediklisi oldun diye bir afralar, bir tafralar...

- Sana ne be kadın. Sen de Türkücü Cihat'la kırıştırıyorsun.

- Sana ne oğlum. İyi ki senden ayrılmışım.

- Asıl ben senden ayrıldım.

- Ayrıldın da ne oldu ? O çok güvendiğin sunucu sana boynuzları taktı. Vallahi çok yakıştı.

- Diline mukayyet ol Selma. Senin Cihat medyaya bir açıklama yapmış. '' Selma 500.cü aşkım '' diye.

- Ama en çok beni seviyormuş. yatakta söyledi.

- Lütfen kişisel hesaplaşmanızı burada yapmayın.

- Amirim, facebook'tan beklediğimiz mail geldi.

- Haa söyle ne diyor ?

- Selma Hanım'ın profili çalınmamış.

- Ne olmuş o zaman ?

- 7 gün geçici olarak kapatılmış.

- Vayy zilli vay. İftira demiştim.

- Rıfat çok özür dilerim.

- Keşke You Tube'a 2-3 videonu da yükleseydim.

- Hayvaaaaan. O videoları yükleyen sendin demek.

- Bana bakın. İkiniz de çabuk karokulu terk edin. Bir daha buralara gelmeyin. Yakuuuup.

- Efendim amirim.

- Aç KOP TV'yi. Evlilik programı başlıyor lan.

- Siz evli değil misiniz ?

- Evliyim. Oğlum benim kayınço için hayırlı bir kısmet arıyorum. Kaç aydır bizim eve çöreklendi. Belki evlendirirsem kurtulurum ondan.

***

Zuhuratbaba Karokulu'ndan birlikte ayrılan, Selma Marduk ve Rıfat Kereste yolda yeniden kaynaştılar. Bir balıkçı lokantasında yemek yerken, paparazziler tarafından görüntülendiler. Oha Tv Evlendirme Programı Yetkilileri, Rıfat Bey'in bir daha programlarına çıkamayacağını söyledi. Türkücü Cihat '' Bize yamuk olmaz Selmaaa '' diye açıklamalarda bulundu. Selma Marduk'u daha sonra kimliği belirsiz kişiler ayaklarından vurdu. Medya Selma- Rıfat aşkını ekranlara, manşetlere taşıdı. Gerçi You Tube'a yüklenen, Selma'nin Cihat'la çok özel anları, bu ilişkinin üstünde kara bulutları gezdirse de çabuk atlattılar. Ama, Selma ve Rıfat 6 ay sonra ayrıldılar. Neden, Rıfat'ın telefonuna kadın hayranlarından gelen aşk mesajlarıydı.

Rıfat tekrar , Oha TV'deki evlilik programına konuk anchorman olarak geri dönerken, Selma'nın yeni videoları You Tube'de tıklanma rekorları kırıyor. Hatta, Selma Marduk'un film yapımcılarından teklif üzerine teklif aldığı söylenmekte. Halk arasında dolaşan şehir efsanelerinde, Selma Marduk'a ait olduğu söylenen o biçim filmler olduğu konuşulmakta...

İBRAHİM ORMANCI

15 Eylül 2011 Perşembe

BİR İBRAHİM ORMANCI ÖYKÜSÜ !...

ÇÜNKÜ UNUTANLAR DEĞİL ASLA UNUTMAYANLAR KAZANACAK !...


İçimde tanımsız bir boşluk var. Evde kimseler yok. Sokağa çıkıyorum, bir sigara yakıyorum. MP4’den bir şarkı dinliyorum. ‘’ Başındaki yazmayı sarıya mı boyadın ? ‘’. Bir Reşadiye Türküsü. İnsan bazı türkülerde ağlar mı hiç ? Ben ağlıyorum işte…Bir sigara yakıyorum, bir parka oturuyorum, bir şiir mırıldanıyorum. Hem de kendi şiirimi. Sanatçı insan kendi ürettiğini pek sevmez ya. Ben de başlarda öyleydim. Ama zaman geçtikçe yazdığım şiirle, benim çocuğum gibi oluyor. Örneğin ‘’ OTLUKBELİ ‘’ şiirimi çok seviyorum. İyi ki böyle bir şiir yazmışım. ‘’ Beynimdeki vaka-i nüvisler ölmeden / Ben seni unutmam unutamam ki ‘’ diyor.


Sanırım benim bu zamane çağla sorunum, kolayca unutanlar. Beni tanıyanlar ‘’ Çok vefalısın ‘’ diyor. Yılmaz Odabaşı Twitter’de bana öyle demişti ya böbürlenmiştim kendimce. Acaba bu dünyada bazı şeyleri aşmak için unutmak, görmezden gelmek, burun kıvırmak, küçümsemek mi gerek ? Mizahçı olduğum için çok dikkatli bir insanım. Eskiden de Fehmi Koru’yu izler iken sürekli muhataplarına bir şeyler anlatmaya çabalayan bir yüz ifadesi vardı. Şimdi Fehmi Koru’da insana yukarıdan bakan , rahat bir yüz ifadesi. İnsan belli bir güce ulaşınca kasılıyor galiba…Yılmaz Odabaşı, beni çok iyi anımsamayı sonra unutmazdan gelen bir bayan yazarın tavrındaki gerekçiyi sorgulamasını istemiştim. ‘’ Racondandır. İstanbul Dükalığının raconundandır ‘’ demişti…


İyice ruhum sıkılıyor. Belediye Otobüsüne atlıyorum. Sahile inmeliyim. Bostanlı’da inip, Karşıyaka’ya doğru yürümeyi düşünüyorum. Birden Kartal Sahilleri aklıma geliyor. Bir kış günü sahilde içip, boş içki şişesini kırdığımı anımsıyorum. Bostanlı’da iniyorum . Yürürken yoruluyor insan. Hele yaş 40’nı geçince. Oturuyorum. Yanımdaki bankta bir bayan oturuyor, dikkat etmiyorum. Birden adımı söylüyor. ‘’ İbrahiiim ‘’. ‘’ Pardon adım gerçekten İbrahim ama ben sizi tanıyamadım ‘’. Kendini tanıtıyor.


Bir zamanlar duygusal olarak bir yakınlık duyduğum bir kadınlardan birisi. Anımsıyorum ama, bana o anılar çok uzak geliyor. Evet, beni terk etmişti. Çünkü, ben onun tipi değilmişim. O esmer, daha havai erkeklerden hoşlanıyormuş. ‘’ Ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyor. Kısaca başımdan geçenleri özetliyorum. 6 yaşında oğlum Enver Tuna’dan bahsediyorum ona. ‘’ Ya sen ne yapıyorsun ? ‘’ diye soruyorum. ‘’ Hiç sorma ‘’ diye yanıtlıyor. O da başından geçenleri usul usul anlatıyor. Bir ara seks işçiliği bile yaptığını söylüyor. Şu an kendisine acıyan bir kadının yanında kuaförlük yapıyormuş. ‘’ Keşke seninle evlenseydim. Bak ne denli şanslısın, çocuğun var, benim yok. Ve sanırım olmayacak ‘’.


Oysa kahretsin, ben her terk edildiğimde çok şanssız olduğumu düşünürdüm. Oysa, beni de şanslı görenler var. Ben her terk edildiğimde kendimi acımasızca eleştirir, pişmanlıklar içinde boğuşurdum. Oysa bak, beni terk ettiği için çok pişman bir kadın var karşımda. Peki sadistçe bunun zevkini mi çıkarmalı mıyım ? Bu durumdan rövanşı aldım diye, hayvanca zevk mi duymalı mıyım ? Hayır…Çünkü ben bu duyguları çok yaşadım. Ne denli insanın ruhunu incittiğini en iyi ben bilirim. Bu acıyı başkasına yaşatmak bana yakışmaz…Oysa, eskiden kalıbımı basarım, ben bu kadınla dalga geçer, gecikmiş rövanşı mutlaka alırdım . Bana neler oluyor böyle ? Bilmiyorum….Kadından kibarca izin istiyorum. Benden telefonumu istiyor. Bunun doğru olmayacağını söylüyorum.Evli olduğumdan değil . İnsan eskiden duygusal yakınlıkta bulunduğu bir insanla dost bile olamıyor.Yolda yürüyorum… Ben kazanmıştım, bundan sonra da hep ben kazanacaktım. Çünkü sabır kazanacak, ahde vefa kazanacak, inat kazanacak. Çünkü unutanlar değil, asla unutmayanlar kazanacak. İnsan yenilgi sandığı şeylerden daha da güçlenerek çıkıyor. Enver Dayım 1989’da intihar etti. Henüz 24 yaşındaydı. O da kazandı. Bu dünyaya tamah etmeyerek kazandı. Ölümünden 16 yıl sonra doğan oğlum Enver Tuna ile kazandı. Ona adadığım şiirlerle kazandı. O sonsuz oldu.


Ben ise, yazdığım şiirlerle sonsuz oldum. Şiirlerim çocuğum gibidir demiştim ya. Ardımda, nice çocuk bırakıyorum. Hepsi hiç yaşanmayacak çocuklar…Ben dayımı sonsuz yaptım, kendimi sonsuz yaptım. Oğlum Enver Tuna ise kendini sonsuz yapmalı…Grup Yorum’un bir şarkısında ne diyordu ‘’ Biz hiç teslim olmadık ki ‘’. Bizi teslim aldığını sananlar yenildi… terk edip çekip gidenler kazanmadı. Terk edilmeyi kabullenip, omuzlarına bir apolet gibi asanlar kazandı. O apoletler, yıllar yılı belimizi büktü, bizi acıdan acıya döndürdü, olsun… terk edilmeyi kabullenmekte bir erdem…Kısa günün karı için, ahde vafayı, sabrı, inadı çiğneyip geçenler…Sizin olsun, bu dünya nimeti, sizin olsun bu saltanat… Her saltanat zulmün egemenliğindedir. Ve her zulümde zalimler egemendir. Ve bütün zulümler bir gün yıkılmaya mahkumdur…


Telefon çalıyor. Açıyorum. ‘’ Babacığım ben sizi çok özledim ‘’ diyor. Oğlum 6 yaşındadır ama çok elit bir çocuk olduğundan benimle sizli-bizli konuşur. Birazdan oğlum trene binip eve geliyor. Bir aksilik çıkmazsa gece saat 10’da gelir. 10’nu 10 geçe, koltuğa oturup, çocuk kanallarını izlemeye koyulur .Ağlamış mıyım ne…İnan o kadınla yıllar sonra karşılaştığım için değil. Onu çoktan belleğimin derinliklerinde unutmuştum. Ondan daha çok beni üzenler var. Beni duygulandıran, yıllar yılı yenilgi saydıklarımı, uğradığım hayal kırıklıklarını anımsamam. Ve bütün yanılgılarımın beni doğruya götürmesi…Elbette yaşamda en büyük doğrum Enver Tuna. Enver Tuna ; centilmen çocuk. Babasıyla sizli-bizli konuşan , kendi kişiliğini – tıpkı bir zamanlar benim gibi – herkese kanıtlamaya çalışan çocuk. Oğlumda kendimi görüyorum. Onu en çok bana benzediği için seviyorum.Eve dönmeliyim. Karşıyaka’ya gelmişim bile. Eve nasıl döneceğim. Artık direkt otobüs çalışmıyor. Metroya binmem gerek. Eve gitmem, oğlum dönmeden eve gelmem gerek. Duş almalıyım. Ağladığım belli olmasın. Oğluma sevdiği çikolata ve gofretlerdeb almalıyım. Bir de çok sevdiği Bakugan’lardan. Yine eşim Bakugan aldığım için kızacak ama. Olsun.



Bir gazete alıyorum. Aaaa gazetede esprilerim yayınlanmış. Bugün bir başka gazetede bir şiirim yayınlanmıştı. Ne düşünüyorum biliyor musunuz ? Beni geçmişte üzüp, bırakıp terk edip gidenler var ya. Onlar benim esprilerimi, şiirlerimi gördükçe ne düşünüyorlardır acaba ? Belki ben onları çoktan unuttuım, ama onlar beni unutamadı. Çünkü, yazdıklarım, benim çocuklarımdır demiştim.. Çünkü beni bırakıp gidenler, şimdi çocuklarıma tosluyor. Ne güzel. Birden ‘’ Seni Anımsayınca ‘’ başlıklı şiirimi mırıldanıyorum.. ‘’ Seni anımsayınca / Bir demli çay buğusu okşar kirpiklerimi / Düşsel mitoslar döner çevremde / Acır yüreğim / Bilirsin acıyı tanıdım sayende ‘’ .



Eyy beni acıya gark edenler !... Ey dünya malına tamah edenler !... Niceliği, niteliğe yeğleyen güruh !.. Vurdun, yıktın belki. Ama bak yenemediniz . Çünkü siz hep yenilmeye mahkumsunuz. Hasan Hüseyin demişti ya. ‘’ Kandan kına yakılmaz ‘’. Başkasının acılarından umut devşirilmez.. Belki bizim mazlumluğumuz, güzelliğimizdir. Ağlamayacağım diyorum ama yine ağlıyorum. Çok mu sulu gözlü oldum ne ! Kimse ağladığımı görmesin. Yatılı okulun, dayak ve zulüm kokan yılları. Düşüncelerinden, okuduğu gazetelerden, kitaplardan dolayı mimli yürek. İnsanların yalnız kaldıklarında ilk aradığı insanlardan olmak. Ve o arayan insanların , yalnızlıkları sona erince, terk edip gitmeleri. Ve hala ayakta olan bir şair. Enver Tuna ve yüzlerce şiirin babası. Hiç zulme boyun eğmeyen, ver terk edilen mevziilerde doğrulan bir yürek. Bu yaşamda kimseye borçlu olmadan, onuruyla yaşayan bir canım. Gururluyum !...

İBRAHİM ORMANCI






12 Eylül 2011 Pazartesi

ŞARKI BİLE SÖYLERİZ !..


Kafanda binbir sorun, binbir meşakkat, binbir telaş ,

Günden güne , kötüye gidiyor dünyanın ahvali...

Yüreğinde kopan fırtınalar, hiç bitmeyen savaş,

Üzerimize sinen ise hep umutsuzluğun, bıkkınlığın hali....

***

Seni boğuyor farkında mısın , bu sokaklar, bu düzen, bu kalabalık,

Sahile iniyorsun, denize iniyorsun, ufka bakıyorsun...

Kimlere meyil vermedi bu gönül, kaç vefasıza inandık,

Bu kuşatmayı yaracak ; bir ses, bir dokunuş, bir ışık arıyorsun...

***

Bağırmak istiyorsun birden '' Ben riyayı gördüm '' diye,

Alın sizin olsun , apoletler, sahte gülüşler, aferinler...

Bezgindik, yurgunduk belki, zulme geçit vermedik yine de,

Biliyorum , o güzel çocuklar, bir gün geri dönecekler...

***

Evet bir kuşluk vakti, belki yorgun, muzaffer döneriz geri,

Yorulduk, durulduk , savrulduk belki, ama bak olduk deniz...

Çocuklar ağlamazsa dünyada, biz işte o zaman güleriz belki,

Hatta - ayıptır söylemesi- bırakırız figanı, şarkı bile söyleriz ( İbrahim ORMANCI )
 
Çok Önemli Not :

Fon resmi olarak fotoğrafını kullanmama izin verdiği için dünyalar güzeli kardeşim ; Türkan Güneri'ye çok teşekkür ediyorum.

ÖZKAN MERT'TEN MOZART VE AKDENİZ ŞİİRİ !..



Mozart ve Akdeniz



1.

Mozart ve bir Akdeniz imgesi cebimde
Geçip/ gidiyorum mor bir sürgünden
Kiracıyım dağlara ve yağmurlara


Acılar, ölümler ve okyanuslarla ölçüyorum hayatımı
Beni açıklayan sevişken günler yok oldu
Şanlı bir erotizmle yıkıyorum yaralarımı Atlantik’te


Rüzgâra uzattığın memelerini öpüyorum
Dünyanın en güzel ağzı olan ağzını öpüyorum
Çünkü gül kokularına ve aşka tutsaklıyım

2.

Bir kontrabasın içinde oturuyorum sanki
Gelincik tarlalarıyla yırtılıyor cesedim
Tüm fotoğraflarımdan yağmur ve hüzün yağıyor


Sarı tramvaylarla taşınan bir hüzün benimki
Amasya elması tadında fitili. Bu yüzden olsa gerek:
Hep üzgün melodidir benim yüzüm

3

Ne güzel tükettiniz pırlanta gibi gençleri,
hücrelerde
Öldük, sürgün olduk. Ama teslim olmadık hiç ;
Çünkü kelebek kanadından ince dudağımızdaki cigara


Yeni bir çağ doğuyor acının başaklarından
Haydi ! Çıkar geometri defterlerini , renkli kalemlerini
Yeni bir Gökyüzü gereceğiz üzerine
4.

Yıldızların nefes alışını duyuyormusun?
Senin de bir yıldızın var, küçük bir Gökyüzün…
İki sokak arasına sıkışıp kalmış


Kırmızı şarap renginde bir dolunay
Beyaz gömleğinin yakaları arasında sallanıp /durmakta
Tut, onu! Ellerin güvercinlensin


Mozart ve bir Akdeniz imgesi cebimde
Nereye gitsem sürgünüm
Yağmur ve hüzün yağıyor tüm fotoğraflarımdan


Sürgünlerin ise tanrıları yoktur.


ÖZKAN MERT
(Gösteri 134, Ocak 1992)


Özkan Mert Ağabeymize bu şiiri sizlerle paylaşmamıza izin verdiği için çok teşekkür ediyoruz.