MİZAH YAZARI OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ!...
Ben Mizah Yazarı İbrahim Ormancı. Yaşım olmuş 39. 1987'den beri mizah yazarlığı yapıyorum. İlk yazım, bütün mizahçıların çıkış yeri olan, Oğuz Aral'ın Gırgır Dergisinde yayınlandı. 1987'den beri, Türkiye'de yayınlanan hemen hemen bütün mizah dergilerinde özellikle duvar yazılarım yayınlandı. İsim vermek gerekirse, Leman, Limon, Avni, Dıgıl, Gırgır, Hıbır, Fırt, Fırfır, Çarşaf, Biber, Evrensel Homur, Ustura gibi. Yalnızca mizah dergileri mi? Aynı zamanda, pek çok gazetede kısa esprilerim çıktı. Pek çok tanınmış gazeteci bana köşelerini açtı. Haşmet Babaoğlu,Deniz Som, Ömer Söztutan, Erdal Bilallar, Ender Arol, Ayşe Arman, İ. Bülent Çelik, Yılmaz Özdil, Erkin Usman, Atilla Aşut, Müjdat Gezen gibi. Örneğin, Yılmaz Özdil, Yeni Asır Gazetesinde yöneticilik yaparken, yazılarımı yayınlamıştır. Çok sayıda dergi ve gazetede, yüzlerce yazım, şiirim ve diğer çalışmalarım yayınlanmıştır. Ki, yayınlanan yazılarımın sayısını bilmiyorum ama, 8000 ( Sekiz Bin) 'i geçmiştir. Özellikle, duvar yazısı konusunda, Türkiye'nin en çok üreten yazarıyım sanırım.
Ama, yayınlanan yazılarım karşılığında, hiç bir şey kazanamadım. Babamın, bir sözü var '' Gazete, dergiye verdiğin paralarla bir daire alırdın'' diye. Hem, bunca yazıyı yollamanın hem de, bunca dergi ve gazeteyi izlemenin maddi faturası, gerçekten de babamın söylediklerini doğrular niteliktedir.
Bütün bunlar bir tarafa, mizah dergilerinde çıkan esprilerimin, üç-beş gün sonra, gazetelerde ismim olmadan izinsizce kullanıldığına şahit oldum.Esprilerimin, benden habersizce, kart postal olarak basıldığını, otobüs terminallerinde eğlencelik olarak satılan kitaplara alındığını gördüm. Yine esprilerimin, TV skeçlerinde kullanıldığına tanık oldum. Özene bezene yazdığım esprilerinin, bir gazete ya da dergide '' Cem Yılmaz esprileri'' diye lanse edildiğine tanık oldum. Biliyorum ki, Sevgili Cem Yılmaz'ında bundan haberi yoktur. Esprileri, Türkiye'nin en ünlü komiğine mal edip, reytingini arttırmak, bilmiyorum hangi pazarlama stratejisinin sonucudur? Bir yazar için, yazdıkları çocukları gibidir. Yazdıklarımın, böyle hoyratça kullanılmasından elbette ki çok rahatsızım.
Oysa, ben Milliyet Genç Şairler Antolojisi 2'de şiiri yayınlanan bir kişiyim. Aynı antolojinin 1. de, Sunay Akın, Akgün Akova gibi önemli cevherler çıkmıştır. Sevgili Sunay Akın'ın bana söylediğine göre, antolojinin ikincisinde en öne çıkan kişi benim. 39 yaşına geldiğim halde, içimde ki yazma virüsü ölmedi. Ama, yaşadıklarımdan dolayı olduça yorgunum. Taşralı, bir kalem erbabı olarak, bir kitabımın çıkamaması üzücü. Çünkü, dergi ve gazetelerde yazdıklarım, saman alevi gibi. Bugün okunuyor, ama yarın kimin yazdığı unutuluyor. Bir de, bütün bunlara internet eklenince, diyecek bir şey kalmıyor.
Aktüel'e bütün bunlara yazarken, tarihe bir not düşmek istedim. Post-modern bu çağda, ne yazık ki, arkası olmayan üreten kalemler canından bezdiriliyor. Abdülmecit Özbek diye,Samsun'lu karikatürist bir arkadaşım vardı. Ödüllü bir çizer olmasına rağmen, iş bulamadı. Gitti, denizci oldu. Sonuç ne oldu biliyor musunuz? Ne yazık ki, Abdülmecit'i İtalya'da bir deniz kazasında kaybettik. Tarih hep kazananları yazar. Tarihin, en azından kazanmak için elinden gelen her şeyi yapanları da yazmasını umut ediyorum. Sözlerimi, '' İncecikten bir yazar geçer. Gezer TELİF TELİF diye'' çok eski bir espfrimle bitiriyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum!...
İBRAHİM ORMANCI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder