27 Mart 2012 Salı

YASEMİN PFORR'DAN BİR YAZI !...

BU KADAR MI UNUTTUK SEVMEYİ ?

Bundan birkaç sene evvel bir arkadaşım “ yaa çok ilginç” diyerek kendi bir arkadaşının eşinden ayrıldıktan sonra lise arkadaşı ile evlendiğini anlatmıştı, buna benzer birkaç olayın daha olduğunu ekleyerek. Buna paralel benim de iki ilkokul arkadaşım seneler sonra birbirimizi bulduğumuzda birbirlerini bulup evlendiler. Eşinden ayrıldıktan sonra senelerce kimselerle kendini rahat hissetmeyen başka bir arkadaşım da lise yıllarında yan sınıfta okuyan sadece adını bildiği kızı geçtiğimiz yıllarda Cumhuriyet mitinglerinde yanında buluvermişti. Onlar da evlendiler. Evlilikle sonlanmasa bile yaşanan yıpratıcı ayrılıklardan sonra eskiye, geriye dönerek eski sevgililerini arayan, tekrar sevgili olan, olamayan bir çok örnek daha var bildiğim, duyduğum. “Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” lafı da hikaye oldu anlaşılan.

Bir de kendilerinden yaşça epey ufak erkeklerle ilişki yaşayan kadınlar duyuyorum etrafta..Her şeye rağmen..aykırı..Hoş kendilerinden epeyce yaş ufak kadınlarla ilişki yaşayan erkeklerde tonla ama onların ki malum..zaten aykırı falan da değil, ilginç hiç değil..Benim ilgimi topluma, alışkanlıklara, öğretilere karşı gelerek bu ilişkinin peşinde dimdik koşan kadınlar çekiyor daha çok..Kendilerini genç hissetmek istemek mi ana dürtü yoksa aradıkları saf duygular mı ? Hani daha yaşanmışlıkların kirletmediği türden, içtenliğine inanıp kendini “özel” hissettiren türden olanı.. Her ne kadar çoğunluk genç hissetmek” diyecekse de ben bir kadın olarak nedense “saf duygu arayışı”ndan yana kullanıyorum seçimimi. Kendini sevdiği tarafından eşsiz..özel..yek…tek hissetmenin bir kadın için ne kadar önemli olduğunu bildiğimden ,ancak böylesi bir duygunun kadını dünyaya meydan okutabileceğini düşündüğümden…

Buna karşılık ilk defa tanıştığım birisinin “ bir kadın bulursam uzaklaşacağım buralardan “ demesine şahit oluyorum. “Kadın” kelimesi öyle bir tonlama ile çıkıyor ki ağzından ben temizlikçi kadın sanıyorum!!! Saygıdan yoksun, aşağılarcasına… Nitekim konuşmanın ilerleyen saatlerinde bu algıda yanılmadığımı anlıyorum. İstediği yardımcı bir bayan değil ama kadınlara bakış açısı öyle. Dolayısı ile ilişkileri de öyle. Sonuçta mutsuz bir adam… Bu yaşadığımı şaşkınlıkla aklına güvendiğim bir erkek arkadaşımla paylaştığımda hiç şaşırmıyor. Kendi çevresindeki bütün evli, evsiz arkadaşlarının da aynı bakış açısında olduğunu söylüyor. Uzun evlilik yıllarından sonra bir kenarda çocuklarının annesi olarak saygı duymaktan başka bir şey yapmak istemedikleri bir kadınla ite kaka bir oyun sergilendiğini anlatıyor.” İyi oyuncular mutlu evlilik oyunları oynayabiliyorlar, kötüler ise ayrılıyor. Artık kimse seneler evvel severek, aşık olarak evlendiği o insanla bir şeyler paylaşmak istemiyor. Seneler içinde iş, çocuk, hayat mücadelesi derken duygular yıpranıyor, insan bencilleşiyor. Benimle uğraşmasın da ne yaparsa yapsın modunda aynı çatı altında iki ayrı insan olarak yaşanıyor çoğu evde . Gözlemlediğim bu kadın için de böyle.“ diyerek “ bu kadar yorgunluktan, bezginlikten sonra yaşanan yeni ilişkilerde seks ana öge oluyor.” diyor. Bir süreliğine her şeyden uzaklaşıp bedene hormon pompalayarak hayata tutunma hali… Velhasıl birbirlerinin bedenlerinde anlık sahte mutluluklar yaşayarak ruhlarındaki yaralara merhem bulmaya çalışan kocaman bir mutsuz kadın ve erkek ordusu.. Duygudan uzak…Yüzlerdeki “bencil” maskelerin altına saklanmış yalnız, sevgiye,şefkate aç ruhlar.

Çağımızın beynimize pompaladığı “hızlı tüketim” olgusunun ruhlarımızı lime lime ederek yırttığı bu devirde, gençliğimizin henüz bu çarka girmemiş duru ilişkilerine dönerek yitirilmiş saflığımızı bulmak istiyoruz çoğumuz.. Acıların, kayıpların, kazıkların sivrilttiği köşelerimizin artık kendimize bile batıp acıttığı noktaya geldiğimizde ruhu yozlaşmamış kişilerle ari aşklar yaşayıp arınmak istiyoruz. Zemzem suyuyla yıkanmış gibi arınmış, pürüzsüz,lekesiz kalmak istiyoruz. Yeniden başlamak… Yeniden umutla bakmak… Bu sefer darbe nereden gelecek demeden tekrar güvenebilmek… Duygularına ket vurmak zorunda kalmadan dolu dolu yaşamak…

Eskiye dönüp yeniden beraberlik yaşayanların çokluğuna bakarsak bu mümkün görünüyor. Buna bir itirazım yok. Üzüldüğüm eski bir zeminleri olmayan yeni tanışmış kişilerin hemen savunmaya geçerek maskelerini takarak, ellerine silahlarını alarak apart’ta beklemeleri. Aslında yaşı kaç olursa olsun herkesin içten bir sevgiyle sarmalanmak doğal bir beklentisi. Bunun karşılıklı saygı, sevgi, güven, hoşgörü ile olabileceğini artık beynimizin her bir kıvrımı ile bilirken bunu bir savaşçı edasıyla karşılamak niye? Bu kadar mı unuttuk içten sevmeyi? Yoksa bu kadar çok mu acıdı canımız??

Yasemin PFORR

Not : Bu çok beğendiğim yazıyı KONTRA EDEBİYAT okurlarıyla paylaşmaya izin verdiği için Sevgili Yasemin Pforr Ablama teşekkürü bir borç buluyorum. Yüreğine sağlık !...

Hiç yorum yok: