24 Temmuz 2012 Salı

ÖZGE MUMCU ARAMIZDA !....

















Sessiz ve derinden…





“Gözlerim yaşarıyor” dedim. “Bıraksam, şöyle usul usul dökülseler.” Gözüm yanıyordu uykusuzluktan.Uykusuzluktan değildi aslında. Bana baktı: “Oyy kuzum neden?” dedi. O sırada gözümün içine bir yaprak takıldı. Her zamanki kıvraklığımla lafı aldım, değiştirdim.

Oysa dün ve bugün ağlamak istiyorum. Mutsuz olduğum her an için, üzüldüğüm ve üzdüğüm her an için.

Tanıdığım bütün isimler, öğrendiğim bütün hayatlar, üzülsem de dokunmayı beceremediğim tüm hayatlar için. Başkalarının açtığı yaralarda debelenen, hayatını geçirmeye çalışan tüm o asil ruhlar için. Ruhunu bir yerlerde kaybetmiş, başkalarının açtığı yaraları diğerleriyle doldurmaya çalışan o arayış halindeki ruhlar için.

Hepi topu 21 gram. Bir baksan, etten kemikten çıkarsan kendini; ruhunun kalbine basınç yapan tüm o hali sadece 21 gram. Kendin bir şeyler katarsın kantara, kimbilir kaç gram; nar misali çok gelir tanesi.

Hayatın dolambaçlı yolları, bir yanıyla seni sarmalıyor ve nefes alabilecek bir yer tanımıyor. Nefes almaya çalıştığın her an, bir başka umuda yol açıyorsun. Oysa o umut çoğu zaman sanal bir umut.

Nasılsa bir yandan da değil, bir garip gel gitler içinde yüzüp duruyoruz işte.

Son üç-dört yıl hayat adına, “o ben miydim o aynadaki” dedirten süreçlerden geçirdi. Yassı etti, düz etti, şah etti, mutlu etti.

“Aması” var bunun. Ne kadar hayatta tutunsan da, gülsen de o sana kalan anlarda; bir çatal aldığında bir şeyler bir başka çarpar eminim. Ama bir yerin sürekli kanıyor. Benim bir yerim sürekli kanıyor. 19 yıldır o kanayan yer değişmedi, sadece derecesi değişti. İlk günlerin o acı yakıcılığı geçti. Yerine bir sürekli orada olduğunu hatırlatan bir acı kaldı. Ve bu acıyla “nasıl devam edeceğim” sorgusu.

Saramago üstat yine diyor Bütün İsimlerin girişinde: “Sana verilen ismi biliyorsun, bilmediğin sahip olduğun isim.”

Anlarımı yeniden oluştururken bir şarkının içinden geçtiği bir an takılıyor aklıma, keyfim de tam yerindeyken. Rimel sürüyorum, aynaya bakıyorum işte, o zaman bir başka ben “sızım sızım sızlar içim gözümden akmayan yaşlar, içimde yıllardan kalma birikim, bilmem ki ne zaman patlar….” İçeride sigarasını silkiyor. Dinliyor, belki de…

Herkes bir an için var, diğer anlar içinse yok. O zaman sen varsın kendinle yalnız. Duruyorsun öylesine ekrana bakarak; gelip geçen rüzgarlara bakarak.

Günler daha da geçecek, bir an sonra bir diğeri gelecek; bir bakmışsın hayat başka bir seyre akacak.

Yaratmadan geçirdiğim her ana bakıp üzüleceğim. “Bu muymuş dert ettiğim…” diyeceğim.

Meğerse dert ettiğim sadece “bu hayat nasıl geçecek” olacak…





Mine Teyzemi düşüneceğim sonra. Bir an yanımızdan kayıp giden Minemizi. Mine çiçeklerine bakınca hep onu hatırlayacağım.

Öfkenin bizlere yaraşmadığını ise sonra hatırlayacağım.Belki sadece bir kırgınlık, bir ruhun “hayat yorgunluğu” nu tüm derinliğiyle usulca taşımasının arkasındaki asilliği de. Ruhun sevgi çiçeklerini bir yerlere koyup, hatıralara önem vererek.

Son aldığım Lili Marlene müzik kutusunu ise çalacağım, bunları düşünürken usul usul.

Ağlayacağım bir süre. Bütün olmamışlıklara işte…


ÖZGE MUMCU

 http://statikenerji.wordpress.com ''   adresinden Özge Mumcu'nun izniyle yayınlanmıştır. Özge Mumcu Kardeşimize çok teşekkürler ediyorum.





Hiç yorum yok: