7 Mayıs 2010 Cuma

BİR MEDYA YAZISI !...
















CANIIIM TÜRKİYEM’DEN MEDYA MANZARALARI !...




1987 yılından beri mizahla iştigal eden bir kardeşiniz olarak; artık mizah dergileri neden okunmuyor sorusuna birlikte yanıt arayalım istiyorum izninizle !...Bu arada, biz mizahçılarda hani bir klişe laf vardır ‘’ Türkiye gibi bir ülkede hiç malzeme sıkıntısı yaşamıyoruz. ‘’. Oysa ben aksi görüşteyim. Türkiye’de öyle komik ötesi, dumur vakalar oluyor ki ; efendim kelli felli beyler, cicili bicili bayanlar, biz mizahçıların rolünü çalıyor…Ehh, biz mizahçıların henüz Kasko sigortası henüz olmadığı için, ben de bu zat-ı muhteremleri kamuoyuna afişe etmekle zevahiri kurtarıyorum…Eyyy halkım, canııım Türkiye’m, bunları tanı da büyü olmaz mı ?


Örneğin, o televizyon, bu televizyon gezen, ülkemiz sorunları hakkında, ahkam kesen kimi gazeteci-yazar-düşünür tayfası var ya !... Benim gibi, fazlaca televizyon izlemeyen, bir insan bile, televizyon kanallarını zaplarken, günde en az beş kez, bu tayfaya rastlarsa, gerisini siz düşünün, ağabeylerim, ablalarım !...Bir de , benim ıskaladığım, programları düşünecek olursak, ortaya devasa bir gerçek çıkıyor. Bu tayfa, o televizyon, bu televizyon gezmekle yetinmiyor, elinde telefonla her an, bir televizyonun kendisine bağlanmasını bekliyor ya !... Üstelik bu kişilerin, her an söyleyebilecekleri, bir şey var yahu. İnsanın bu denli konuşurken, ağzı kurumaz mı ?


Hayır, vallahi şimdiye değin, hiçbir televizyon kanalına çıkıp, görüşlerini beyan etmemiş, bir mizahçı-şair eskisi olarak, inanın gözüm yok. Ama, şu soruyu sormadan geçemeyeceğim. ‘’ Yahu kardeşim. Sizin başka işiniz, gücünüz yok mu allah aşkına ? Gidin, dans edin, reiki falan öğrenin. İnanın, böylece, ülkemizin gidişatına daha çok katkınız olur. ‘’ desem ayıp olur mu ?


Hele hele… Güzide spor medyamızın, liglerin bitmesiyle birlikte, başlayan transfer haberleri furyası var ya… Akıllara ziyan. İnsanın bazen – af buyurun- oha diyesi geliyor. Çünkü kimi futbolcuların adı, her transfer sezonunda büyük kulüplerimizle anılıyor hani. Örneğin ben şahsen, Halil ve Hamit Altıntop kardeşlerin, artık bu yıl olsun, Türkiye’ye transfer olmalarını çok ama çok istiyorum.En azından, her sezon Altıntop kardeşleri, Türkiye’ye getiren,spor medyamız bu transfer sezonunda hayal kırıklığına uğramasın, haklı çıksın . Hatta duyalı bir futbolsever olarak, Altıntop kardeşleri transfer etmeye hevesli ama, parası yetmeyen kulüplerimize kıyak olsun, maddi olarak yardım kampanyası başlatmaya varım.


Bir de tabii ki, özel televizyon kanallarında biliyorsunuz, evlilik programları var. Bakıyorsunuz A kanalındaki, taliplilerini bekleyen yakışıklı erkek yurttaşımızı, daha sonra B kanalında görünce hayretler içinde kalıyoruz. Muhterem, bir seçici, bir seçici ki sormayın. Kendisine talip olan bayanları beğenmiyor. Ben de şahsen bir üzülüyorum, bir üzülüyorum ki sormayın. Aileden sorumlu Devlet Bakanımız Selma Aliye Kavaf’ı acilen, bu kardeşimizin sorununa el atmaya çağırıyorum. Koskoca ülkemizde, bu kardeşimizin beğenebileceği, bir hanım kızımız yok mu allah aşkına ?


Acun Ilıcalı kardeşimizin sunduğu ‘’ Var mısın Yok musun ‘’ yarışmacılarını bu kez, ‘’ Survivor ‘’ yarışmasında görünce yine şaşırıyorum tabii ki. Acun Ilıcalı kardeşimizin, bu yarışmacıları, bundan sonra hangi projede değerlendireceğini doğrusu merak ediyorum. Bu değerli yarışmacılarının, Acun Ilıcalı kardeşimizin yarışmalarına katılmaktan başka hangi işlerinin olduğunu doğrusu, çok merak ediyorum.


Yine, merak ettiğim bir konu var… Benim için ‘’ Sen de kardeşim her şeyi merak ediyorsun ya ‘’ diyenleriniz olabilir. Haber kanallarına bakıyorum. Benim televizyonda, haber kanalları peş peşe sıralıdır. Bir kanalda flaş gelişme diye altyazı geçince hemen dikkatimi çekiyor tabii ki.. Bu flaş gelişme haberi, peş peşe bütün haber kanallarının altyazılarında geçiyor. Yine bu haber kanallarında, bir devlet büyüğümüz, yine mikrofonu alıp konuşmaya başlasa, hemen canlı canlı bağlanıveriyor. Bütün kanallarda, aynı devlet büyüğümüz konuşmakta… Sanırım, çok seslilik bu olsa gerek… Bu nasıl bir habercilik anlayışıdır, hala çözemedim dostlar !...


Yalnız, yine de özlediğim tadlar var… Kuşum Aydın’ı, Ahu Tuğba’nın Meriç’ini, Safiye ve Faik’i, Yıldo’yu, Vj Bülent’i ve daha nicesini çok çok özlüyorum. Hatta bir mizahçı olarak şunu itiraf etmek istiyorum. Ben 42 yıllık yaşamımda, en çok kahkahayı, Ahu Tuğba ve Meriç Erkan’ı izlerken attım. Bir mizahçı olarak bundan hayıflanmam mı gerek bilmiyorum….Hele hele, Meriç Erkan’ın, bir otelin şezlongunda güneşlenen Ahu Tuğba’yı kıskanıp üzerine havlu örtmesi hadisesi var ki. 50 tane Cem Yılmaz gösterisi izlesem, bu kadar kahkaha atamazdım.


Bir de elbette, kamera şakası yapan kardeşlerimiz var. Mustafa Karadeniz isimli şakacımızın, yaptığı şakalar var tabii. Kardeşimiz, bir işletmeye güya müdür olarak gidiyor. Çalışanlarına bir anket yapıyor. Ve en sevilmeyen kişi olarak çıkan ustabaşına ‘’ Sizi işten çıkarıyorum ‘’ diyor. Ustabaşı ‘’ Ben bu işletmeye 12 yılımı verdim. Beni nasıl işten çıkarıyorsunuz ? Benim çoluk çocuğum var. ‘’ diye dövünüp duruyor. Sonra, bunun bir kamera şakası olduğu aç.ıkladığı halde, ustabaşı hala inanmıyor. İçim öylesine acıyor ki. Böylesi bir şakayı, yapana mı kızsam, bu şakayı yayınlayan kanala mı kızsam bilemiyorum…Zaten, biliyorsunuz belki, Mustafa Karadeniz yaptığı şakalarda az dayak yemedi hani . Mustafa Karadeniz’in şaka yaparken, yediği yumruklar basın özgürlüğüne indirilmiş yumruklar mıdır ? Bu sorunun acilen duyarlı kamuoyunda tartışılmasını talep etmekteyim…


Ehh şimdi söyleyin bakalım, böylesi bir ülkede mizahçılar iş yapar mı, mizah dergileri çok satar mı ? Satmaz elbette.. Yukarıda saydığım kamuoyuna mal olmuş kişileri duyarlı olmayan, biz mizahçıların ekmeğiyle oynamamasını talep ediyorum !... Yoksa yoksa, ben de Tekel işçileri gibi, Ankara’nın göbeğinde çadır kurup, açlık grevine başlayacağım haaa !...



İBRAHİM ORMANCI